11/21/2006
2007 Resmi Tatil Günleri
11/19/2006
11/10/2006
11/08/2006
Bülent Ecevit
11/05/2006
Barış Manço-Cem Karaca Düeti
11/04/2006
11/01/2006
10/22/2006
Radikal Sokak Kitapları
10/20/2006
Eski bayramlar üzerine klasik bir yazı...
10/18/2006
Örümcek-Adam hidayetemi erdi?
10/16/2006
Gereksiz Bilgiler
10/09/2006
Türk Basketbolu'nda Rekorlar
1957 İstanbul Ligi'nde Beşiktaş, İstanbul Karagücü'nü 110-56 yenerken, Hüdai Budanur Siyah-Beyazlı takımın 100 sayısının tamamını tek başına attı.
Mirsad Türkcan, NBA'da oynayan ilk Türk basketbolcusu olarak tarihe geçti. Türkcan, 1998'de Houston Rockets tarafından ilk turda seçildi. NBA'de şampiyonluk yaşayan ilk Türk basketbolcu ise Mehmet Okur (Detroit Pistons) oldu.
Avrupa'ya transfer olan ilk Türk basketbolcu ise Yalçın Granit oldu. Granit, Fransa'nın Racing Paris takımında oynamıştı. Fenerbahçe'den altı sezon önce Yunanistan'ın AEK Atina takımına giden İbrahim Kutluay ise ilk kez bir Yunan takımına transfer olan Türk oyuncu olmuştu.
Avrupa'da profesyonel liglerde bir takım çalıştıran ilk antrenör ise Ergin Ataman oldu. 2001-2002 sezonunda İtalya'nın Montepaschi Siena takımını çalıştıran ve takımına ilk sezonunda Avrupa Saporta Kupası'nı kazandıran Ataman, bu kupayı kaldıran ilk ve tek Türk antrenör oldu.
Efes Pilsen, 1996 yılında Avrupa Koraç Kupası'nı müzesine götürerek, ilk kez Avrupa kupası kazanan Türk takımı unvanını aldı. Efes, 1993'te Avrupa Kulüpler Kupası'nda finale çıkarak, Avrupa'da finale çıkan ilk Türk takımı unvanını elde etti ancak final maçında Aris'e 50-48 yenildi.
9/26/2006
9/24/2006
Depeche Mode Nothings Impossible ( Acoustic Version)
Not : Internet sitelerinden indirdiginiz .flv uzantılı film dosyalarını izlemek için FLV Player
programını kullanabilirsiniz.
9/21/2006
TED Ankara Koleji Marşı
Büyük, güçlü ve sağlam bir yapının parçası olduğumu hissetirirdi bana. Fakat mezun olduktan sonra doğal olarak bu marşı söyleme sıklığım okul ile ilgili özel buluşmalar, kurufasulye günleri dışında çok seyrekleşti.
Ama her söylediğimde duyduğum gurur ve o günleri geride bırakmanın verdiği hüzünle çok faklı çıkıyor melodiler ağzımdan. Hatta kolejli dostlarımla bir yumak halinde söylemenin verdiği keyfi anlamak için yaşamak gerekir düşüncesindeyim.Ne mutlu ki bana marşımızın bestecisi rahmetli Muzaffer Arkan'ı da 15.Yıl Mezuniyeti'mizde görmüş ve kendisini tanımış oldum.
16.09.1950 tarihinde okulumuzun resmi marşı olarak kabul edilen '' TED Ankara Koleji Marşı '' nesilllerden nesillere gururla söylenen ''Kolej Ruhu '' 'nu pekiştiren en güzel mirastır biz Kolejlilere.....
9/18/2006
Yeni Çıkacak Albümler (Forthcoming Album Releases)
06 Bowling For Soup -
The Great Burrito Extortion Case
06 Moby - Go: The Very Best Of 13 Depeche Mode - The Best Of Volume 1 20 Jay-Z -Kingdom Come 20 Incubus - Light Grenades 20 Gwen Stefani - TBA 20 Snoop Dogg -The Blue Carpet Treatment 20 Oasis -Stop the ClocksDünyadaki En Tuhaf Ölüm Şekilleri
Tabi bu istatistikler ülkemiz için çok gerçekçi değil !!!
9/14/2006
Üslup Farkı
İzmir kurtuldu, çok tatlı bir yorgunluk, Ankara'ya hareket edecekler.
Trene binerler, kompartımana çekilirler. Ertesi gün kompartımanın kapısını çalar yaveri, açar yorgun, bitkin, kravatını yıkamaktadır Atatürk.
Yaveri "Ya Paşam bu ne hal hiç uyumadınız herhalde niye böylesiniz" der.
"Ya çocuk kompartımanıma yastıkla battaniye koymayı unutmuşsunuz. Kolumu yastık yaptim ağrıdı, setremi yastık yaptım üşüdüm ,ben de uyumadım kalktım" der.
Yaveri: "Aman Paşam! Birimize haber vereydiniz hemen size bir yastıkla battaniye getirirdik" der.
Ve bir ülke kurtarmaktan dönen komutan tarihi bir cevap der ki: "Gece farkettim hepiniz en az benim kadar yorgundunuz.
Hiçbirinize kıyamadım. Önemli olan benim uyumam değil milletimin rahat uyuması".
9/13/2006
Seksenli Yıllar Üzerine...
Seksenli yıllar, ilkokul hayatım ile başlayıp liseden mezun olduğum dönem itibariyle son bulan, daha otuzüç yılına tanıklık ettiğim yaşam belgeselimin en keyifli on yıllık dönemidir.Hayatın sadece okula gitmek ve ders çalışmaktan ibaret olduğu ekmeğin elden suyun da gölden geldiği bir zaman aralığı olması bu dönemin keyifli geçmesine sebep olan en önemli faktördür.Bizzat yaşayarak tecrübe edilmiştir...
Türkiye tarihinde kilometre taşlarından olan ihtilal dönemlerinin sonuncusu olan seksenli yılların başlangıcı, ilk çocukluk hatıralarımın belirginleştiği bir sıkıyönetim olgusuyla başlar.Yasak olması muhtemel kitapların yakılması,belli gazetelerin evlere girmemesi,akşamları pencerelerden uzak durulması gibi hareketler bu olgunun belirginleşmesindeki faktörlerden bazılarıydır şüphesiz. Okul çıkışlarına tanık olduğum öğrencilerin koşuşturmaları,trafik ışıklarına asılı bomba süsü verilmiş paketler,duvarlara dev harflerle yazılan yazılar bir karmaşa içinde olduğumuz sinyallerini vermesine rağmen neyin ne olduğunu daha altı yaşlarımda pek anlamıyordum doğrusu..
Günümüz ile karşılaştırınca seksenli yılların çok gerilerde kalmış,ilkel bir yaşam tarzımız olduğu fikrini veriyor bana her ne kadar öyle olmasada.Dev ekranlı binlerce uydu kanalı olan plazmaların yerine siyah-beyaz tek kanallı televizyonu seyretmek,katılamadığımız düğün ve davetler için SMS veya e-posta atmak yerine PTT'ye gidip telgraf çekmek gibi.
Yediklerimiz, içtiklerimiz, dinlediklerimiz, seyrettiklerimiz,giydiklerimiz ne kadar değişti seksenlerden bugüne.Ama halen o yıllara duyulan özlem söz konusu.Özellikle de kısır bir döngüye giren popüler kültür elementleri bir çıkış yolu ve yenilik adına hemen seksenli yıllara dönüveriyor ve hemen nostalji adı altında daha önce beğenileni tekrar gündeme oturtuyor.Tabi ki tutma olasılığı çok yüksek.Malum tarih tekerrür.Türk milleti vefakar.
Seksenlerdeki basit ve sade hayatlarımız bizlere büyük keyif veriyordu.Heyecanla beklenen cumartesi gecesi Türk filmleri, pazar sabahlarının değişmezi kovboy filmleri, her sene büyük bir merakla beklenen Eurovizyon şarkı yarışmaları, beraberliğe sevinilen Türk milli takımının futbol maçları, ailece gidilen piknikler, şeytan uçurtmaları,tüm ailenin bir arada bulunduğu bayramlar ve büyüklere,akrabalara yapılan bayram gezmeleri gibi...
Teknolojinin gelişmesi buna bağlı ihtiyaçların çeşitlenmesi ve sürekli gelişen ortamı takip etme isteği basit ve sade bir çok zevkimizi de yok etmiştir.En basit örnek radyodan babamla maçları dinlemek,spikerin tasvirlerini gözümde canlandırmak,başka bir stadta gol olduğu vakit yayının oraya aktarılması ve o an yaşanan merak ve heyecan, şifreli ve dekoderli yayın mantığında maçları seyretmekten çok daha keyifliydi.Gelişen endüstri alanları ve insanları tüketmeye yönelten eğilimler hepimizi stresli,depresif ve karamsar insanlar olmamıza sebep oldu.
Herşeye rağmen seksenleri özlesem de ikibinlerin fırsatları bana daha cazip geliyor açıkçası.En azından internet kavramı olmasaydı seksenler ile ilgili bu görüşlerimi nasıl paylaşırdım sizlerle ... :))
Seksenli Yıllar....
Sitenin açılış sayfasında şöyle demiş Ender ;
Bir çoğumuzun seksenli yıllara ait anıları vardır. Arkadaşlarımızla laf arasında sık sık konuşuruz. Bir Arı Maya vardı hatırlar mısın ? He-Man vardı hiç kaçırmazdım. Aaaa bak bir reklam vardı uuah uuah lee kopııır :)))
Seksenli yılların çocuğu olmak kim ne derse desin bir ayrıcalıktır. Kimileri seksenli yılların çocuklarını gereksiz bilgilerle doldurulmaya başlanmış kuşakların başlangıcı olarak kabul etse de; bizler değişimin en hızlı olduğu dönemin çocuklarıyız. Bizler lambalı radyoyu da gördük Plazma Televizyonları da… Ve bunu 60 lar 70 ler gibi uzun yıllar içinde değil, çok kısa bir zaman içerisinde gördük. Tam geçiş noktasında çocukluk ve gençlik yıllarımızı yaşadık. Zannedersem bir daha bu kadar hızlı değişimlerin yaşayabilecek bir kuşak olmayacak. Biz Commodore 64 ile oynarken bugünün süper bilgisayarlarını hayal edebilen var mı?
İşte amacımız sizlerin anılarında yer eden olayları, filmleri, reklamları, kişileri bir sitede toparlamak. Siteye girip okumaya başladığınızda, çocukluk yıllarınıza ait unuttuğunuz bir hatırayı canlandırmak, yeri geldiğinde hüzünlendirmek, yeri geldiğinde yüzünüze bir tebessüm kondurabilmek..
Saygılar...
Seksenli yıllara özlem duyanların bir göz atmasında fayda var :)9/01/2006
Tavla
Pers imparatorunun başveziri Buzur Mehir tarafından 1400 yıl önce tasarlanan TAVLA oyunu; dünyanin en popüler oyunlarından biridir.
Zaman kavramından alınan ilhamla tasarlanan oyunun zamana böylesine direnmesi son derece etkileyici. Senenin birliği olarak tavla bir tanedir. 4 köşesi 4 mevsimi, tavlanın içindeki karşılıklı 6'şar hane 12 ayı, pulların toplamı ayın 30 gününü ,siyah -beyaz pullar gece ve gündüzü, karşılıklı 12'şer hane gününü 24 saatini simgeler...
Eski zamanlarda Hint İmparatoru, satranç oyununu Pers imparatoruna,yanında bir mektup ile hediye olarak göndermiştir. Mektubunda oyunla ilgili hiç bir açıklama yapmazken şöyle bir mesaj yazmıştır:
"Kim daha çok düşünüyor, Kim daha iyi biliyor, Kim daha ileriyi görüyorsa O kazanır. İşte hayat budur...
Pers İmparatoru dönemin en alim veziri olan Buzur Mehir ile bu mesajı paylaşarak, ondan oyunu çözmesi ve kendisinin de karşılık olarak Hint İmparatoruna hediye edilmek üzere başka bir oyun icat etmesini ister. Vezir haftalarca calıştıktan sonra gönderilen satrancın her taş hareketini ve oyunu çözer daha sonra da on günde tavlayı icad eder ve imparatora sunar.
Hint İmparatoru'na tavla oyunuyla birlikte gönderilmek üzere şöyle bir mesaj hazirlanır:
"Evet, Kim daha çok düşünüyor, Kim daha iyi biliyor, Kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır. AMA BİRAZ DA ŞANSTIR. İşte hayat budur..."
8/29/2006
Likya Turu'ndan Kalanlar
Kayaköy ,M.Ö 3000'li yıllara uzanan, taş mimari yapısı ile dikkat çeken Osmanlı'nın son dönemlerinde tekrar inşa edilen fakat Batı Trakya Türkleri ile mübadele sonucu köyde yaşayan Rumların boşaltmak durumunda kaldığı zamanın durduğu bir yerleşke.
Kaş bana göre Türkiye'nin en nadide köşelerinden biri. Aslında bir çok kişi içinde ( özellikle de dalış meraklılarının ) böyle. Huzurlu, samimi, harika doğaya sahip bir yer.Ne yazık ki plansız yapılaşma canavarı burda da iş başında. Yukarıda çektiğim fotoğrafın sol üst köşesinde hakim tepelere inşa edilmiş yapılar üzerlerindeki kocaman satılık ilanları ile alıcılarını bekliyor. Umarım Kaş'ın sonuda beyaz beton yığını Bodrum'a benzemez.Aşağıdaki fotoğraf Kaş'a hakim tepeleri gösteriyor.
Kaş halkı, burda bir askerin silüeti olduğuna inanıyor.
Dikkatli bakılınca şekil, sırt üstü yatmış bir insan figürünü andırıyor.
Kalkan , Fethiye ile Kaş arasında kalan bir tatil beldesi ( Kitaplarda yazdığı üzere ) . Kalkan denince aklama sanırım ilk gelen Patara Evleri. Birde İngilizlerin belde deki gayrımenkul merakı. Son dönemlerde basına yansıyan '' vatan toprakları satılıyor'' söylemlerinin Fethiye civarını gezip yoğun yabancı yerleşimini görünce yok yere edilmediğinin farkına varıyorsunuz.
Her yerde emlakçılar ve vitrinlerini kaplayan sterlin üzerinden satılan villa ve yazlık ilanları mevcut.Tabi İngilizlerin yoğunluğuda gözden kaçmıyor.Kaputaş Plaşı, Kaş ile Kalkan arasındaki bol virajlı yolun kenarında konumlanmış doğal bir plaj.
Hiç bir tesis yok ve yaklaşık 18o basamaklı bir merdivenden inerek ulaşılıyor.Çok klasik bir tanımlama ama '' cennetten bir köşe nasıl olur ? '' sorusuna güzel bir cevap.
Turkuaz rengi eşittir burası demek yanlış olmaz...
Dalyan Köyceğiz Gölü ile Akdeniz'i birleştiren ana kanal üzerinde bulunuyor.Dalyan'dan meşhur carettaların yumurtalarını bıraktığı İztuzu Plajı'na giderken kanallardan geçiliyor .Tabi bu sırada kaya mezarlıklarını da görme imkanı var.Aşağıdaki fotoğrafı bu kanalların birinden geçerken çektim.Kayalık bir adacık üzerinde çam ağaçları, etrafta rüzgardan sağa sola yıkılan sazlıklar ve arka planda çok yüksek olmayan dağlar...
İztuzu Plajı yaklaşık 6 km. uzunluğunda yani göz alabildiğine kumsal ve tertemiz bir deniz. Dalgalar arasında kaybolmak işin en keyifli yanı.
Bu fotoğrafı Saklıkent Kanyon'u girişinde çektim.
Bu keyifli mekanları kanyonun hemen girişine suyun kenarına yapmışlar.
Çokta güzel olmuş ....
8/28/2006
Osmanlıca Bilgisayar Terimleri
Görev çubugu: değnek-ül vazife
Çift tiklama: tıkortı-ül tekerrür
Administrator: sahip-ül edevat
Software: edevat-ül yumusak
Hardware: edevat-ül civanmert
Anti spyware: müdafaa-ül hafiye
My documents: hazine-i evrak
Internet: allâme-i ulûl arz
Google: kasif-ül ali
Google earth: seyr-ül arz, kasif-ül arz
Denetim masasi: sehba-i saltanat
Cd rom: pervane-ül hâfiza
Ekran: perde-ül temaşa
Kasa: kaide
Enter: duhûl
Virüs: deyyus
Msn: elçi
Hacker: deyyus-ül-ekber
Hata raporu: malumat-ül kabahat
Mail server: divan-ül mektubat
Messenger: havadisçi
Chat: muhabbet ül zabi
Ctrl alt del: has timar zeamet
8/22/2006
Tekne Turu
8/01/2006
28 Temmuz 2006 Whitesnake İstanbul Konseri
02-Bad Boys
06-Is This Love
11 -You're Gonna Break My Heart Again
ve bu şarkıların çoğunu 19 yıl sonra canlı dinlediğime halen inanamıyorum...
Gerçi o dönem ki kadrodan David Coverdale ve Tommy Aldridge kalsada gelenler gidenleri aratmamış.
Bir dönem Steve Vai 'da Whitesnake ile çalmıştı.Keşke bu konser o döneme denk düşseydi ne güzel olurdu..
David Coverdale' e gelince ayrı bir olay. Çok fazla yazacakta bir şey yok.
Evet efsane.Kısaca efsane. Duruşuyla, hareketleriyle, sesiyle, performansıyla...
Bir de konserin en sonunda tam sahneyi terk ederken bir ''soldier of fortune'' patlattı ki...
Uzun yıllar unutulmayacaktır.
Bir daha yolları buraya düşer mi bilmem ama gösterilen misafirperverlikten çok memnun kaldıklarını ifade etti.
Hatta ''herkes söyleyeceğim ,buraya gelebilirler, korkmalarına gerek yok'' dedi.
Konsere gelince gerçekten muhteşemdi. Çok rahatlıkla ,Türkiye'de yapılan konserler içinde en iyilerinden biri olduğu söylenebilir.
Usta müzisyenlerin şovuna dönüşen bir Rock Festivali diyebilirim. Toomy Aldridge 'in bagetleri seyirciye fırlattıktan sonra elleriyle bagetsiz olarak yaptığı o davul solo'yu hiç unutamaycağım.
Konser Fotoğrafları aşağıdaki linklerde...
*http://www.heavymetaltr.com/modules.php?name=News&file=article&sid=689&mode=&order=0&thold=0
*http://img222.imageshack.us/img222/2018/dsc00299dw1.jpg
*http://ozakinci.net/galeri/index.php?list=12
Herşeyiyle benim için unutulmaz bir konserdi. 1999 yılındaki Metallica Konseri 'ni üzerinden yıllar geçmesine rağmen hatırlayabiliyorsam 28 Temmuz 2006 Whitesnake Konseri'ni de yıllarca unutamayacağım...
7/24/2006
40 Yaş... Gaye Soyay'dan...
Çok sevdiğim bir arkadaşım şakayla karışık “ kırk tırt “ der her zaman.Doğruymuş meğerse... Ben 40 yaşına ondan 4 yıl sonra ulaşmış biri olarak ne demek istediğini çok iyi anlamış durumdayım,anlamamış olmayı dilesem de...
Nedense ruh yaşınız ile beden yaşınız birlikte ilerlemiyor.Benim ruh yaşım 20’li yaşlarda sabitlendi.Ama bedenim ruhuma inatla hatırlatıyor 40 yaşında olduğumu.Sürekli dizginlemeye çalışıyor.Ruhum kanatlanıp uçmak isterken bedenim durup oturma zamanı geldiğini yineliyor sürekli.Ruhum söz dinliyor mu?Elbette hayır...
Saçlarımda birdenbire beliriveren beyaz teller sinirimi bozuyor,kızımın arkadaşlarının teyze demeleri de...Gerçi “ teyze “ nin çözümünü buldum hemen,hepsine bana “teyze “ dememelerini söyleyerek.Ama saçlarımdaki beyaz teller kızımın arkadaşları gibi söz dinlemiyorlar ki...Güldüğümde gözlerimin etrafında oluşan çizgiler de cabası... Kendimi Almancı çocuklarına benzetmeye başladım.Onlar iki kültür arasında sıkışmışlar, ben se 20’li yaşlarla 40’lı yaşlar arasında sıkışmışım ve ezilip kalmaktan korkarım.
20’li yaşlarda emekli olmaya 100 yıl vardı şimdi ise birkaç yıl... Bu bile insanı üzüyor.Emekli olmak artık hayattan elini eteğini çekmek demek olmasa bile hala daha yaşlanmanın alameti farikası.
40’lı yaşlara alışmak zor nedense.Oysa 30’lu yaşlarda böyle hissetmemiştim.Hatta hoşuma bile gitmişti.Daha olgun ve daha deneyimli olduğumu düşünmüştüm.Şimdi neden böyle hissediyorum bilmem...
Bildiğim birtek şey var o da artık zamanımın azaldığı.Yapmam gereken o kadar çok şey var ki...Daha ne kadar buralardayım belli değil.Hayata hazırlamam gereken bir kızım ve kendi hayatımda yarım bıraktığım tamamlanması gereken bir sürü şey.
Asıl koşturma 40’lı yaşlarda başlıyormuş meğer...Bu yaşlarda anlıyor insan zamanın kısaldığını ve hayat denen bu oyunda devre arası verildiğini.Bu nedenle ikinci devrede daha hızlı hareket etmek gerek...Gerek te beden yorulmuş artık,ilk devredeki gibi değil.Yani gerçekten “ 40 TIRT “ haberiniz olsun.
GAYE SOYAY