12/23/2012

Şirince Köyü






Aralık ayında bir haftasonu İzmirdeydik. İzmir de birlikte olduğumuz arkadaşlarımız bizi Şirince Köyü'ne götürdüler. Bu köyün dünya çapında  meşhur bir yer olduğunu da gidince anlamış olduk. Köylüler heyecanla 21.12.2012 tarihini bekliyorlardı. Sözde köyde 21.12.2012  tarihinde ki bütün odalar dolmuştu. Ellibin kişinin ihtiyaçlarını nasıl karşılayacakları derd,ne düşmüşlerdi. Sonuçta 21.12.2012 de Şirince Köyü'nde ağırlıklı olarak televizyoncular, gazeteciler, bir grup turist, meraklılar ve köylüler vardı. Kötü mü oldu ? Olmadı tabi ki, köy hem ülke de hem de dünya çapında tanınmış oldu. Esnafın işleri bir şekilde arttı. Köy ekonomisi canlandı. Bu tarihten sonra Selçuk civarına yolu düşecekler 15 dakika ilerde ki Şirince Köyü'nü muhtemelen ziyaret edecekler. Meyvalı şaraplardan tadıp bir iki şişe alacaklar. Nefis köy kahvaltısı verilen mekanlara uğrayacaklardır. Bu durum ile çok alakalı olmasa da aklıma Andy Warhol 'un '' Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacaktır '' sözü geliyor. Sıra kimde acaba ?  

















12/21/2012

Ezeli Rekabet Ebedi Dostluk

  


Ezeli rekabet ebedi dostluk. Bu cümle ile ilintili sayfalarca yazılar yazılmış olup daha da yazılacağı
aşikardır. Son dönemler de bu sayfalara sık sık yazı yazamamakla beraber uzun uzun yazmanın da okunabilirliğe faydası olmadığı kanısıyla, bu ezeli rekabet ebedi dostluk klişesine Fenerbahçe Spor Klubü başkanının en son yaptığı açıklama kapsamında bir kaç satır söz söylemek isterim.
Sayın başkan her Galatasaray mağlubiyeti sonrası gündemi değiştirmek adına çok güzel hareketler yapıyor. Bu herkesin malumu olduğu bir durum ama tek tip düşünce sahibi Fenerbahçeliler ile konuşursanız böyle bir durum ile alakası yoktur şeklinde dönüş alırsınız. Sayın başkan bu tarzda açıklamalarına devam ettiği sürece ( ki devam da edecek) Fenerbahçe ve diğerleri olarak futbol dünyasında ki bu kutuplaşma da devam edecektir. Fenerbahçe Klubü Başkanı değişmedikçe ki yerine aynı zihniyette biri gelirse değişikliğin bir anlamı olmayacak Fenerbahçe'ye diğer takım taraftarları tarafından duyulan antipati azalmayacaktır. Herşeye rağmen ben bu işin ebedi dostluk tarafındayım en basiti Avrupa platformunda. Ciddi düşüşte olan Türk futbolu, iki büyük takımın sayesinde bu sezon Avrupa da ayakta kalmaya gayret göstermektedir.  Ezeli rekabete gelince de; iki klüp var oldukça tatlı olsun acı olsun bu takılmalar devam edecektir yukarıdaki fotoğrafı da sevgili Fenerbahçeli arkadaşlarıma ithaf ediyorum.





11/27/2012

Portakal Rüzgarları



originally uploaded by kayihan_badalioglu.

Seksenlerde alışveriş çarşı ve pazarlarda yapılırdı. Şimde de yapılıyor tabi ki ama ağırlık alıveriş merkezlerine kaydı malum. Rüzgar'ın fotoğrafı da malum AVM.lerden birinde ipucu olarak Anadolu yakasının en eskisinde tarafımdan çekildi. Ankara da sebze meyve ve diğer yiyecek alışverişleri için babamla Ulus'taki toptancı haline giderdik. Sebze, meyve, et ve balığın olabilecek en tazesi orada bulunurdu. Babamın yıllar yılı alışverişini yaptığı artık arkadaş dost olduğu dükkan sahipleri vardı. şimdi AVM.lerde kim kimi tanır ki ?

Motorsiklet Tutkusu


Motorsiklet tutkusu kaç yaşında başlar ?

Montparnesse Kulesi'nden Bir Kare



originally uploaded by kayihan_badalioglu.

Paris gezisinde çekilebilecek en etkileyici kareler bence Montparnasse Kulesi tepesinde çekilenler birde Sen Nehri tekne gezisinde yakalanan karelerdir.

Montparnasse Kulesi'nden Paris



originally uploaded by kayihan_badalioglu.

Arkamdaki Paris fonu ve '' ben ''konulu fotoğraf Montparnasse Kulesi'nin turistik hediyelik satan bölümündeki fotoğrafçı tarafında çekildi. Evet orjinali yeşil bir fon ve gelişen dijital fotoğrafçılık sonucu fotomontaj harikaları ile meydana gelen bu işin sahibi bir Türk . Paris'in en yüksek binasında projeyi hayata geçiren bu Türk, Paris'te görebileceğiniz kebapçı Türklerden oldukça farklı bir iş modeli geliştirmiş.
Paris'e gelen her turist gibi Eiffel Kulesii'nden şehri seyretmeyi tercih etmedim. Bunun birinci nedeni klasik turistik mekanlardaki insan kalabalığı ve Paris'in simgesini o simgeye çıkarak görememek gerçeğiydi. 
Paris'e gideceklere tavsiyem Eiffel Kulesi'ni en güzel Montparnesse Kulesi'nden 10-15 EUR civarı bir ücret ile seyredebilirler ve tabi ki tüm şehri de.
Bu kulenin altında da meşhur alışveriş merkezi Galaries Lafayatte'in bir şubesi bulunur. 

10/16/2012

Barcelona Sahilleri



 originally uploaded by kayihan_badalioglu.
Ankara da doğup büyüdüğümü duyanlar deniz olmayan bir şehir de nasıl yaşayabildiğimi sormuşlardır. Oysa ki İstanbul da denizin varlığı sadece görüntüden ibaretken Barcelona tam bir deniz kıyısı şehri. Son yıllar da İstanbul da da belediyelerin katkısıyla plajlar tekrar hayata geçirilse de acaba kaçımız bu plajlara gidip yüzdük ? On günlük gezimin dört gününü ayırdığım Barcelona da iki öğlenimi denize ayırdım ve nefisti. Doğal plajın olduğu bölüm şehrin içinde ve tamamen ücretsiz. Yeteri kadar duş ve tuvalette mevcut. İnsanlar sereserpe Deniz'in keyfini çıkartıyor.

10/10/2012

Rüzgar ve Egemen'nin Doğum Günü




originally uploaded by kayihan_badalioglu.
Minik oğullarım dört yaşlarını bitirdi. Daha önce de defalarca yazdığım gibi onların doğumu ile birlikte hayatım yepyeni ve nefis bir boyuta geçti. Çocuklarım büyüdükçe bu keyifte büyüyor. Tabi ki ben de onlarla büyüyorum. Nice yaşlara canım oğullarım....



Barcelona - 11.Eylül.2012




originally uploaded by kayihan_badalioglu.

Portwell

Barcelona -11.Eylül.2012




Diğer turistik gezilerde de olduğu gibi bir şehri baştan başa gezmek için en ideal yol üstü açık tur otobüslerini kullanmak. Bende Paris, Barcelona ve Roma da tur otobüslerini tercih ettim. Bu fotoğrafta diğer fotoğraflarımın çoğu gibi otobüsten çekilmiş bir kare. Bu yol Barcelona da Olimpiyat Köyü'ne giden yol. Olimpiyatlar Barcelona da 1992 yılında yapılmış olmasına rağmen halen turistik bir öğe. Şehre gelen turistlere olimpiyatların yapıldığı mekanlar gezdiriliyor. Turizme katkı sağlanıyor.

Barcelona



originally uploaded by kayihan_badalioglu.

Barcelona da Katalanların ulusal gününe tesadüf ettim. Bir turist için çok uygun bir gün değildi çünkü o gün bütün mağazalar kapalıydı. Sadece Portwell de ki alışveriş merkezi açıktı. Halk öğlene doğru kent merkezinde toplandı ve birkaç saat içinde sanki Barcelona da ki herkes caddelere dolmuştu. Benim için çok değişik bir gün oldu.




9/02/2012

Tatil oncesi

Hiç aklımda ve planlarımda olmayan fakat bir çok kişinin yapacaklar listesinde olduğunu düşündüğüm sırt çantası ile yurtdışı tatilim iki gün sonra başlıyor . Geziyi organize etmek tek başıma olmamdan dolayı çok kolay olsa da özellikle kalacak yer seçimi kolay olmadı . Turizm acentalarının hazırladıkları klasik turistik paketlere esir olmamak için gezinin her aşamasını bizzat kendim ayarladım. Sürekli bir plan dahilinde saatlere tabi olarak tatil geçirmek cazip gelmeyen herkese fikir vermesi için bu temel eseri yazılarıma bir şekilde ulaşanlar ile paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.
Tatil planlamasına başlarken öncelikle ilk durağı seçtikten sonra gerisi kendiliğinden geliyor. Bunun için maps.google.com açılır ve içinizden gelen dünyanın bir bölgesi seçilir. Ben ilk olarak Fransa veya İspanya'ya gitmek istiyordum. Eylül ayı olması dolayısıyla denize girme imkanı daha rahat olur diye bu seçimi yapmıştım. Daha sonra İspanya vizesi için on gün gerektiği fakat Fransa vizesinin üç günde çıktığını öğrenince ilk durak Fransa olarak revize oldu. Tabi vize işlemleri için gereken evrak faaliyetlerinin angarya boyutunu aşmak için bu işleri küçük bir miktar karşılığı çözen profesyoneller iş yoğunluğunda oldukça yardımcı oluyorlar. Pasaport ve vize işlemlerini hallettikten sonra sıra www.skyscanner.com sitesinden en uygun biletleri seçilebiliyor. Ben izin tarihlerimde en hesaplı bileti Nice'e buldum. Zaten denize girme planlarım olduğu için Fransa Güney sahilleri de gezimin ilk durağı olmuş oldu. Bu arada neden salı gününü seçtim ? Çünkü  pazartesi ile salı günü arasında 500 TL tutarında ufak bir fark vardı . THY'nin fiyatlama politikasına örnek olsun diye paylaşalım . Sonraki durak Fransa'ya gitmişken görmeden olmaz diyerek Paris sonra da Barcelona ve Roma'ya karar verdim. Roma'ya geçmeyi düşünmüyordum aslında Barcelona 'dan Madrid'e geçecektim lakin Madrid-İstanbul THY bilet fiyatı ile Roma-İstanbul arasında yine 500 TL fark olunca Roma üzerinden eve dönmek daha mantıklı geldi. Hemde THY sayesinde 1.000 TL kadar tasarruf yapmış oldum. Eğer yurtdışı turlarından birine katılsaydım böyle bir planlama keyfiyeti olmazdı . Uçak biletlerini rezerve ettikten sonra sıra konaklama ayarlamalarindaydi. Bu arada hesaplı uçak biletleri için Rynnair ve Easy Jet gayet iyi secimler. Tatil için konaklama planlamasında en süper bilgi kaynağı tartışılmaz olarak trip advisor sitesi. Doğrudan otelde konaklayanların yorumlarına yer verdiği için reklam kaygısı yok. Bende www.booking.com ve www.laterooms.com sitelerinden rezervasyonları yapmadan trip advisor sitesinden yorumları okudum ayrıca şehir merkezinde ve metro duraklarına yakın otelleri tercih ettim. Kaldığım oteller hakkındaki yorumları da burda paylaşacağım.

8/27/2012

Kaldığım Yerden

Son yazdığım yazı üzerinden yaklaşık 20 ay geçmiş. Aslında 2005 yılında yazmaya başladığım ama bu blog sitesine 2006 yılında yazılarımı taşımaya başlamam üzerinden 6 sene geçmiş.

Kaldığım yerden devam edeyim. Kendi kişisel tarihime not düşmek amacıyla. Geçtiğim 20 ayda Rüzgar ve Egemenli günler tam gazla devam etti doğal olarak. Onlar büyüdükçe baba olmaktan çok daha keyif aldım, mutluluk duydum. Büyüdüklerine şahit olmak, gelişimlerini ve değişimlerini görmek hayatın en önemli tecrübelerindendi. Kısaca hayatımıza renk katmaya devam ettiler.

İş hayatında her daim olabileceği gibi beklenmeyen değişiklikler vuku buldu. Denetim hayatından şubecilik hayatına yatay görünse de oldukça dik bir geçiş yaptım. İyi de oldu. Zaman buldukça oğullarımı ve bankacılık dünyasını daha detay yazmayı planlıyorum.

Çok uzun yıllardan sonra yaz ayları içinde tatil yapamadım. Eylül'ün başı itibariyle iki haftalık iznim başlıyor. Geçtiğimiz yıllardan farklı olarak bu izinde Avrupa'nın bazı şehirlerini ziyaret edeceğim ve gözlemlerimi de burda paylaşmayı planlıyorum.

Gezi öncesi, tek başına seyahat edenlere de yol göstermesi açısından nasıl bir planlama yaptığımı anlatayım. İşin en kolayı bir tatil acentesine gidip Avrupa turu satın almak aslında ama ben bire bir herşeyi kendim planlayarak bu geziyi gerçekleştirmek istiyordum. Tarz olarak tamamen turistik bir şekilde sırt çantamı alarak ayaklarım beni nereye götürüyorsa oraya doğru yönlenme planı içerisinde başladım internetin uçsuz bucaksız bilgi denizinde sörf yapmaya.








9/28/2011

Karagöl, Enez, Edirne


Karagöl, originally uploaded by kayihan_badalioglu.



Araba Sefası



Araba sefası, originally uploaded by kayihan_badalioglu.
Meraklı iki çift göz...

1/09/2011

Sapanca Gölü


Sapanca Gölü, originally uploaded by kayihan_badalioglu.

1/03/2011

Kuru Dallar


Orman, originally uploaded by kayihan_badalioglu.

Maşukiye - Kartepe


Maşukiye - Kartepe, originally uploaded by kayihan_badalioglu.

2011

Yeni yılın ilk yazısının konusu yeni yıla nasıl girdik olması çok enteresan gözükmüyor aslında. Lakin bu sitenin kişisel bir blog olması sebebiyle yeni yıla benim nasıl girdiğim ilerleyen senelere düşülecek bir not olması nedeniyle benim için önemli. 2011 senesinin ilk dakikalarina uyku modunda girmem belki de son 20 senedir yaşamadığım bir durumdu açıkçası. Yılbaşı nedeniyle Egemen ve Rüzgar'a uyumama serbestliği tanımamız ve serbestliğin on ikiye kadar sürmesini takiben uykusuzluğun ikizlerin başına vurması ile anneleri tarafından yatmaya götürülüşleri tam 12.00 de benimde onların yanına çıkarak yatağa uzanma hareketim, milyonlarca insan eğlenirken benim uyku moduna geçişimin detaylı tasviridir. Allahım bütün sene uyuyacak mıyım geyiğini yapmaktan şiddetle kacıyorum. Zaten yılbaşı geldi eğlenmeliyim koşullanmasını gençlik günlerinde bırakmiş biri olarak yılbaşında aile ve dostlar ile ev ortamlarında geçirmeyi tercih etmem de 31 aralık gününde yapilacak en güzel hareketi ortaya koymaktadır.



12/20/2010

2010 YILI OLAYLARI

Her sene geleneksel olarak yazdığım benimle birlikte yazılı ve görsel medya ile kişisel bloglar dünyasınında bu zamanlarda en klasik konusu olan geçen yılın ardında yaşanan önemli olayları bir kere daha yazalım.



Öncelikle Badalıoğlu ailesinin 2010 senesi Egemen ve Rüzgar’ın bir yaş daha büyümeleri ile daha hareketli geçti.

Mayıs ayında Ankara, Amasra, Safranbolu’yu kapsayan kış tatilini, ağusta ayında ise Ayvalık ve Enez’de ki yaz tatilmizi keyifle gerçekleştirdik. İnsan masabaşı ve rutin bir işte çalıştımı yılın en önemli olayları tatile çıkmak oluyor görüldüğü üzere.

Rüzgar dilimizi konuşmak konusunda oldukça yol kat etti. Egemen de gün geçtikçe kendini geliştirmekte. Kardeşlerin ilgil alanları içerisinde outdoor aktivite olarak bilimum lokallerdeki çocuk parkları, indoor aktivitelerde ise başta Tarkan’nın öp klibi olmak üzere Yusuf Güney, Sertap Erener ve Sıla’nın kliplerinde dans etmek yer almakta. Yeri gelmişken çocuklu aileler için rahat yemek yerken çocuklarımızda oynasın, yediklerimiz boğazımıza dizilmesin diyenlere mekan tavsiyem Maltepe sahildeki Günaydın Et Lokantası’dır. Belirtmek isterim ki mekanın reklamını herhangi bir ücret karşılığında yapmıyorum. Özellikle ebeveynlerin iki yaş grubu çocukları ile restaurantlarda nasıl mücadele ettiklerini yaşayarak tecrübe ettiğim için toplum hizmeti yapmaktayım. Ayrıca bu yazımı okuyanların da mekan tavsiyelerini yorum olarak yazımın sonuna eklemelerini rica ederim.

2010 yılı Türkiye için yine yoğun gündem maddeleriyle geçti. Her zaman olduğu gibi bir olay bitmeden bir yenisi başladı ve gündem sürekli fokurdayıp durdu. Siyaset dünyasında bence en önemli olay koltuğu bırakmaz denilen Deniz Baykal’ın bir kaset skandalı ile apar topar CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa etmesiydi. Önümüzdeki sene otuz sekiz yaşıma basıyorum. Yolun yarısını geçmiş durumdayım. Ben daha ilkokula başlamamışken Deniz Baykal yılların siyasetçisiydi. Neredeyse otuz küsür sene geçti ısrarla kendisi siyasete devam etti. Bu kadar yılın emeğinin kanıtlanmayan kaset görüntüleri ile son bulması sadece ülkemize özgüdür diye düşünüyorum.


CHP’nin seçim başarısızlıklarını Baykal’a bağlayanlar ise 12.Eylül.2010 tarihinde yapılan referandum sonucu ile seçim kazanmak için sadece lider karizmasının yetmediğini bunun yanında plan, program ve proje üretmenin de gerekli olduğunu görmüşlerdir umarım. Diğer taraftan Adalet ve Kalkınmanın Partisi iktidarına iktidar kattığı bir sene olmuştur. Ciddi bir oy farkıyla anayasanın bazı maddelerinin değişikliği hakkındaki referandumdan istedikleri sonucu çıkarmışlardır. Ayrıca her millet layık olduğu şekilde yönetilir sözünün doğruluğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.

En son görevi Eskişehir İl Emniyet Müdürlüğü olan Hanefi Avcı ‘’ Haliç’te Yaşayan Sİmonlar’’ kitabıyla yurt çapında büyük ses getirdi. Kitabın yayımlanmasından bir süre sonra yasadışı faaliyetlere katıldığı gerekçesiyle tutuklanarak cezaevine kondu.


2010 yılının Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’un tarihi yapılarından bir olan Haydarpaşa Garı restorasyon sırasında yandı.


2010 yılı dünya kupası Afrika kıtasında yapıldı. Vuvuzella sesleri müsabakaların önüne geçti. Seyirciler FİFA’dan vuvuzellanin maçlara girmesini yasaklamalarını isteselerde bu istek kabul olmadı.


Milli takımımızın yer alamadığı kupa İspanya’ya giderken dünya şampiyonu takımın teknik direktörü bir dönem Beşiktaş’ı da çalıştıran nam-ı değer ‘’ Arnavutköy Kasabı’’ Vicente Del Bosque’ydi. Hatırlanacağı üzere 2008 Avrupa Şampiyonu da olan İspanya milli takımını şampiyonluğa taşıyan teknik adam ise Fenerbahçe’den kovulan Luis Aragones’di. 2010 senesi içinde ülkemizde kovulan ünlü teknik adamlar listesine Frank Rijkaard’ta eklenirken kariyerinde Barcelona ile 1 Şampiyonlar Ligi, 2 lig ve 1 de İspanya Kupası kazanmasının Türkiye’de bir anlam ifade etmediğini tüm dünyaya gösteriyorduk. 2010 senesi Galatasaray tarihine hem Özhan Canaydın Başkanın pankreas kanseri sonucunda vefatı hem de tarihin en başarısız senelerinden biri olarak geçiyordu.


2010 senesinin yurtiçindeki en önemli spor olayı Anadolu’dan çıkan ikinci şampiyon olan Bursapor’du. Bursaspor tarihinde ilk defa şampiyonlar ligine katılırken ilk turda oynanan altı maç sonunda iki gol ve bir puanla grup sonuncusu olarak Bursa’ya geri dönerken altı gol yediği Valenci maçında attıkları ilk şampiyonlar ligi golünün sevincini yaşıyordu. Bursaspor’un şampiyonluğundan söz ederken ligin son haftası Fenerbahçe-Trabzonspor maçında meydana gelen yanlış anons sebebiyle Fenerbahçe taraftarının yaşadığı kısa sürelik şampiyonluk sevincinide 2010 yılının en ilginç spor olayları içerisinde yer vermek gerekir.


2010 Avrupa Atletizm Şampiyonası'nda Nevin Yanıt 100 metre engelli finalinde 12.63 gibi mükemmel bir derece ile Türkiye rekorunu da kırarak Avrupa Şampiyonu oldu. Türk atletizm tarihine geçti.









2010 yılınn takımı ise A Milli Erkek Basketbol Takımıdır. Dev adamlar ilk defa ülkemizde yapılan dünya kupası finallerinde finale çıkmayı başarırken Türk spor tarihinde takım sporlarında kazanılan en büyük başarıyı elde etmiştir. Maç sonraları canlı yayında yaşanan sevinç anları ise her daim akıllarda kalacaktır.


Müzikal etkinlikler açısından 2010 senesi oldukça tatmin ediciydi. Benim de seyretme fırsatını yakaladığım Sonisphere Festivali’nde Metallica, Megadeath, Slayer, Anthrax, Accept, Manowar, Rammstein boy gösterdi.



Ayrıca U2, Scorpions, Ozzy Osbourne, Cranberries, Bob Dylan, Eric Clapton da ülkemize geldiler. Lise yıllarındayken rüyamda Türkiye’ye geldiklerini görsem inanmayacağım bu yıldızların Türkiye’yi de konser programlarına dahil etmesi harika olmakla birlikte bu listeye 2011 senesi için Iron Maiden’nın da eklenmesi dileğiyle.

Bunun dışında Eurovizyon şarkı yarışmasında Türkiye’yi temsil eden Manga’nın ikinci olması geçen seneki Hadise olayının üzerine iyi geldiğini de not düşelim.


2010 yılında dünya yine ekonomik krizler ile çalkalandı. Özellikle yaşlı Avrupa kıtası krizden oldukça etkilendi. Senenin sonuna doğru ise Wikileaks internet sitesinin ortaya çıkardığı gizli belgeler bütün dünyayı sallarken, açıklanan belgeler içinde Türkiye ile alakalı olanların sayısının fazlalığı dikkat çekiciydi.


İzlanda da patlayan yanardağ bütün Avrupa’yıetkilerken küller ülkemizekadar geldi. Zaten hangi konu da olursa olsun Avrupa hapşırdı mı biz nezle oluyoruz !


2010 senesinin ilginç ve yoruma açık bulduğum olayları da şöyleydi;
  • Antalya'nın Alanya ilçesi Mahmutlar beldesi açıklarında bir uçağın denize düştüğü iddia edildi. İlçe Kaymakamı, "Aramalardan hiçbir şey çıkmadı. Zaten deniz dalgalı da değildi. Uçak düştüğünde en azından deniz yüzeyinde bir yağ tabakası oluşması gerekirdi ki hiçbir bulguya rastlanmadı." dedi. İhbarın gerçek olduğuna dair delil bulunamadı. TÜBİTAK yetkilileri cismin düşen bir meteor olabileceğini söylediler.
  • Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Ergenekon soruşturması kapsamında ifade verdi.
  • TÜSİAD yeni Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner oldu.
  • İpad daha piyasaya çıkmadan Çinlilerin taklit ettiği ortaya çıktı.
  • Letonyalı illüzyonist Gennadi Palçevski, Moskova da buzdan yapılmış kütlenin içinde 64 saat 32 dakika kalarak dünya rekoru kırdı. Ne gerek vardı ki ?
 
  • Türkiye İstatistik Kurumu Türkiye'de 3 milyon 471 kişinin işsiz olduğunu açıkladı. İşsizlik oranı yüzde 14 ile zirve yaptı. Zirvedekiler ne yaptı ?
  • 33 yıl sonra işçiler 1 mayısı Taksim meydanında kutladılar. 
  • Altı yıl boyunca efsane olan ''Lost'' dizisi finali yaptı. Bende dahil hiç kimse finalden memnun kalmadı.
  • Dünya Kupası'na Almanya'nın oynadığı altı maçın sonucunuda doğru tahmin eden ''Kahin Ahtapot Paul'' damgasını vurdu. Kendisini 26 Ekim günü kaybettik.
  • Şili'de çöken madende mahsur kalan 33 işçi 700 metre altından 69 gün sonra kurtarıldı. Diğer taraftan Türkiye'de ise 28 madencinin hayatını kaybettiği göcükte  2 madencinin cesetlerine aylarca ulaşılamıyordu.
  • Habertürk Gazetesi yazarı gazeteci Bekir Coşkun' nun görevine son verilirken, Hürriyet Gazetesi başyazarı ve Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi görevinden istifa ediyordu. Ekşi, 28 Ekim 2010 tarihli yazısında, AKP'nin Karadeniz'de hidroelektrik santraller yapımı konusundaki ısrarını dile getirirken "analarını bile satan zihniyet" ifadesini yazısında kullandı. Gelen tepkiler üzerine, 30 Ekim 2010'da "Ayarı kaçırmışız" başlıklı bir yazı yazarak yazısında "Lafın hem ayarını kaçırmışız, hem de seviyesini çok düşürmüşüz" diyerek özür diledi. Yılın son gazeteci vakasıda  Amerika Birleşik Devletleri diplomatik belge sızıntısı olarak bilinen belgelere göre ABD Ankara Büyükelçisi Eric Edelman'ın talebi üzerine Yeni Şafak gazetesi genel yayın danışmanı olan Koru aynı gazetede yazan İbrahim Karagül'ün görevden alınması için gazete yönetimine baskı yapsa da başarılı olamaması ve  bu olayın ortaya çıkması üzerine Koru gazetedeki görevinden ayrılmaydı.

11/20/2010

İstanbul'da kar ve kış

Çok yakında güneşli ve ılık havalar bitecek ve yerini yağmur, çamur ve kar alacak.
Ne kötü...

11/19/2010

İznik Gölü


iznik gölü, originally uploaded by kayihan_badalioglu.

KB


KB, originally uploaded by kayihan_badalioglu.

İstanbul


İstanbul, originally uploaded by kayihan_badalioglu.

Çengelköy'den köprüye bakış.

Enez


Enez, originally uploaded by kayihan_badalioglu.

Yaz sonu sahil bomboş...

8/26/2010

2010 Yazı, Egemen ile Rüzgar ve Referandum Üzerine....

En son yazı üzerinden yaklaşık altı ay geçti. Bu altı aylık dönem içerisinde bıkmadan usanmadan bu siteyi hemen hergün takip eden Bursa da ki takipçime çok teşekkür ederim. Kendisinin kim olduğunu gerçekten merak etmekteyim. Benimle bağlantıya geçerse çok memnun olurum. Profil bilgilerimden e-posta adresime ulaşabilir.

Geride kalan altı ay içerisinde hayatım doğal olarak sevgili oğullarım ile dolu olarak geçti. Bu doluluk temmuz ayı ile birlikte çocukların yazlığa gitmesiyle yerini, haftaiçi günlerde özleme, haftasonların da ise birlikte olmanın mutluluğuna bıraktı. Babalar genellikle çocuklarını haftaiçi zamanlarda akşam vakti onlar uyumadan önce bir kaç saat görürler. Ancak haftasonları ve izin günlerinde tam anlamıyla birlikte vakit geçirme şansı olur. Bende bu şansı en güzel şekilde temmuz ayının son haftası ve ağustos ayının ilk haftası değerlendirdim.
Sırasıyla Assos Kadırga Koyu'nda Albena Otel'e, Ayvalık Cunda Adacamping'e ve Enez deki yazlığımıza gittik. Albena Otel çocuklar için uygun bir tatil mekanı fakat sahilin küçük taşlardan oluşması yüzünden çocuklar daha çok havuz keyfi yaptılar. Cunda'nın tabiat olarak en güzel köşelerinden birinde kurulan Ada Camping'te de çok daha küçük ama taşlı bir kumsal olsa da çocuklar deniz ve kum ile vakit geçirebildiler. Ada Camping'e gitmeyi planlayanlara tavsiyem yanlarında mutlaka kredi kartı bulundurmaları çünkü ödemeler nakit olarak kabul ediliyor ayrıca ekstra harcama yapmadan önce tesisin fiyatlarını iyi kontrol etmeleridir.

Egemen ve Rüzgar'ın ikinci yaşlarına gelmelerine nerdeyse bir aylık bir süre kaldı. Geçtiğimiz bir sene içinde önemli boyutta gelişim sağladılar. Artık istediklerini ve istemediklerini çok net olarak ifade edebiliyorlar.Hatta kelime haznelerinde ''hayır'' çok fazla kullanıyorlar. Rüzgar konuşmayı sökme hususunda Egemen'nin önünde gidiyor.Fakat Egemen dişlerini Rüzgar'dan önce tamamladı. Rüzgar emzik bağımlılığından kurtuldu nihayet. Hergün yeni bir keşif peşindeler.

Egemen top peşinde koşmaktan, Rüzgar ise gitarı ile dans ederek şarkı söylemekten çok keyif alıyor. Onları bu şekilde görünce aklıma yetmişlerin yeşilçam filmi ''Uyanık Kardeşler'' geliyor. Filmin başrol oyuncuları Kadir İnanır, Müjdat Gezen ve Hulusi Kentmen. Hulusi Kentmen fabrikatördür ve oğullarının da mühendis olup fabrikasında görev yapmasını istemektedir. Ama bir tanesi futbol oynar diğeri de müzik ile uğraşmaktadır tabi babalarından gizli olarak. Bakalım ben neler göreceğim ilerleyen yıllarda.

Bu yazın benim için yıllık iznimden önceki en büyük aktivitesi iki günümü geçirdiğim Sonisphere Festivali'ydi. Seksenli yıllarda heavy metal severlerin ancak rüyasında bir arada görebileceği Metallica, Megadeath, Slayer ve Anthrax festivalin son  günü sahne alırken bir önceki gün de Manowar ve Accept İstanbul'da boy gösterdi. Lise yıllarımda bu grupları görmenin hayal boyutunu otuzlu yaşlarımın ikinci yarısında gerçeğe dönüşmesine şahit olmak harikaydı.

Bir kaç kelime de referandum üzerine söylemeden olmaz. en son hatırladığım referandumdan aklımda kalan ''No'' yazılı tşörtlerdir. Sonuç ise Baba ve dönemdaşlarının siyasete geri dönüşüdür. Belki de bu referandum sonucunda AKP'nin iktidara gelmesinin temelleri atılmıştı. Bugünkü referandum sonucunda ise çok fazla değişiklik olacağına inanmıyorum. Zaten birbirinden alakasız maddelerin aynı sepet içinde değerlendirilmesinin çok anlamlı olduğunu da düşünmüyorum. Diğer taraftan oylanacak Anayasa değişikliği paketinin içeriği hakkında halkın ne kadarının bilgi sahibi olarak oy vereceği bu doğrultuda çıkacak sonucun ne kadar sağlıklı ve gerçeği yansıtacağı oldukça belirsizdir. Halk desteklediği liderlerinin yönlendirmesine göre evet veya hayır diyeceklerdir. Çoğunluk olan iktidar partisinin geçtiğimiz iki seçimdeki oy oranına baktığımızda 12 Eylül'de ki referandumun sonucunu  tahmin etmek hiçte zor değildir. Bence asıl sorun ülkenin hızla kamplaşmaya doğru itildiğidir. Bunun örneklerini görmek için güncel basılı ve görsel medyayı takip etmek ve dışarıya çıkıp etrafa bakınmak yeterlidir. Herşeye rağmen yine de memleketimize HAYIRlı olsun. 




3/09/2010

Deprem ve Makus Talih

Türkiye de gündem bir kere daha Elazığ’dan gelen deprem haberiyle değişti. Dünyanın başka bölgelerinde aynı şiddetteki depremlerde can kaybı yaşanmazken ülkemizde 51 vatandaşımız hayatını kaybetti. Deprem sonrası Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Deprem Danışma Kurulu üyesi Prof. Dr. Mithat Fırat Özer’in, Elazığ'daki depreme ilişkin olarak, ''Burası zaten deprem beklediğimiz bir bölgeydi. Son bir yıllık depremler ve özellikle son bir ay içinde küçük bir deprem aktivitesi ortaya çıkmaya, dikkat çekmeye başlamıştı zaten'' şeklinde yaptığı açıklamanın ise hangi sebeple yapıldığını anlayamadım. Madem bölgede deprem beklentisi vardı neden önlem alınmadı ?

Bir defa daha görüldü ki deprem değil bina öldürüyor. Hayat şartlarının zorluğu nedeniyle kerpiç evlerde oturmak zorunda kalan vatandaşlarımız bir kere daha kaderin tokadını yemiş oldular. Aynı bölgede 1983 yılında meydana gelen 6.9 büyüklüğünde ki depremde de kerpiç evlerin yıkılması sonucu 1155 kişi ölmüş, 1142 kişi yaralanmıştı. 27 yılda değişiklik olmadı, yine kerpiç evlerde vatandaşlarımız hayatlarını kaybetti. Telefonların ceplere girdiği, görüntülü konuşmaların yapıldığı bir çağda, Türkiye de insanların fakirlik yüzünden oturmak zorunda oldukları kerpiç evlerin yıkılması sonucu ölmesi çok acı ve kabul edilebilir değil. Görülüyor ki Türkiye’nin batısı gelişiyor ama doğusunda yaşam şartlarında değişen bir durum yok.
Her ne kadar batının doğuya göre geliştiğini kabul etsekte olası bir İstanbul depreminde yaşanacak felaketin boyutu yetkililerin söylediği gibi 30.000’den çok daha fazla olacağını düşünüyorum. Gebze ve Çatalca arasındaki bölgede Türkiye nüfusunun önemli miktarının yaşadığını ve doğudan batıya göçenlerin doğudaki yaşam koşullarını batıda devam ettirme zorunluluğu ile çarpık kentleşme ve sonucunda da denetimsiz yapılaşmayı gözününe aldığımızda uzmanların önümüzdeki 50 sene içinde olmasını bekledikleri muhtemel depremde yaşanacak can kayıplarının ağırlığı gelir seviyesi düşük halkın yaşadığı bölgelerde olması büyük ihtimalle olasıdır.

Ne yazık ki bu ülkede depremin nedenini Allah’ın gazabına bağlayan zihniyet var olduğu sürece makus talihimize dur diyecekleri bekler dururuz.




3/02/2010

Mart Gündemi

Bahara adım attığımız bu günlerde ülke gündemi de bahar havası gibi baş döndürüyor.
Siyaset, magazin ve futbol ağırlıklı gündem konuları bir bir havada uçuşurken hepimizin gözü kulağı son dakika haberlerinde. İşlerimizi hep son dakika da halletmeyi seven biz Türkler için son dakika haberlerinin anlamı büyük.

Bizim evde ise gündem Egemen ve Rüzgar’ın yaramazlıklarıyla şekillenmekte.
Yaklaşık altı ay önce tam anlamıyla yürümeye başlayan kardeşler yüzünden oturma odamınızın yerleşim düzeni sürekli değişiklikler gösteriyor. Çünkü televizyona tırmanmak, dekoderin kartını ve kablolarını çıkarmak, elektrik prizlerine parmak sokmak gibi meraklarını önlemenin tek yöntemi odanın çeşitli yerlerine zigonlar, sandalyeler ve koltuklar ile kurduğumuz barikatlar sonucu ortaya çıkan yeni trend ev dekor çeşitlemeleri.

Aslında çocuklu ailelerde en iyi çözüm eşyasız, sadece halı ve minder olan evler diye düşünmekteyim.
Bu durumda tırmanma kabileti olan çocuklar istedikleri durumda duvarlara bile tırmanabilirler.

Yargı mensupları ile ısınan gündem, arkasından ordu mensuplarının gözaltıları ile alevlenirken uyuşturucu operasyonu ve Tarkan’nın sorgulanması ile ateş topu halini aldı. Bunların yanına Fenerbahçe’nin başaşağı gidişatı da eklenince muhtemelen yazılı ve görsel medya mensupları mesai üzerine mesai yapmaya başladılar.

Her gün televizyonlar birbilenler, bilirkişiler ve konunun uzmanları ile dolup taşıyor. Saatlerce konuşuluyor, sayfalarca yazılar yazılıyor ama ülkenin kaçta kaçı bu insanları dinliyor ve okuyor çok merak ediyorum açıkçası.

Medyanın gündemi ile sokağın gündeminin çok farklı olduğu kanısındayım. Bazı gündemler bir takım medya tarafından halkın gözüne sokulurken bir kısım medyanın ise hiç umurunda olmuyor.
Ulusal olarak nitelendiren kanalların yayın akışları ile uydudan yayın yapan yerel kanalların yayın akışlarları incelenirse bu kapsamda belirttiğim gündemin farklılığını daha net ortaya çıkacaktır.

Tek ortak gündem maddesi ise kuşkusuz futbol. Her Türk vatandaşının bu konuda söyleyeceği mutlaka bir iki cümlesi bulunmaktadır. Bende futbol konuşmaktan ve yazmaktan büyük keyif alıyor olsam da futbola bulaşmamış olmayı tercih ederdim doğrusu. Artık geri dönüş yok ve futbol virüsü yaklaşık otuz senedir kanımda dolaşmakta. Sorumlusu da babamdır. Sanırım ilerleyen yıllar da da Egemen ve Rüzgar’ın sorumlusu ben olacağım. Bayrak yarışı gibi bir durum .

Futbol demişken futbol gündeminin beni ilgilendiren kısmında neler var?

Normal olarak öncelikle Galatasaray tabi ki.

Uzun bir aradan sonra geçen perşembe günü (25.02.2010) Galatasaray’ın Atletico Madrid ile oynadığı UEFA kupası maçına gittim. Çünkü bu sezonun en önemli karşılaşmasıydı. Biletler satışa çıkar çıkmaz bitmiş, karaborsa da en az iki katı fiyatına satılmaktaydı. Maçtan aklımda kalanlar ise; daracık bir kapıdan ezile büzüle polis kontrolüne erişebilmemiz, sonra rahatça içeri girmek ve maç başlamasına yarım saat kaldığı için merdivenlerde ayakta durmak zorunluluğu.

Çıkış ise çok kolaydı; malum son dakika golünden hemen sonra stad boşalmadan çıkış kapısının yolunu tutarak kalabalığı geride bıraktım.

Maç başlamadan eski açık tribünün yaptığı gösteri gerçekten çok başarılıydı. Futbolcular sırayla tribünlere çağrılırken en son olarak kıdem itibariyle takımın en genci Emre Çolak yumruk şova davet edildi. Ayrıca Emre, Sabri abisinin klasik hareketi olan üçlü çektirme hareketinide seyircinin tezahüratı sonucu tribünlere yaptırdı. Sanırım bu hareket Sabri’den sonra Emre’ye geçecek, bundan dolayı ön bir deneme çalışması yaptılar.

Her maçta olduğu gibi maçı seyretmeden sırtını sahaya dönüp insanları tezahürat yapmaya yönlendiren hatta bunu görev edinen kişiler vardı. Şunu anladım ki artık benim maçlara gidip güruh ile birlikte bağırma, zıplama dönemim geçmiş. Maçı ve saha da olup bitenleri sakince seyretmek çok daha keyifli. Çok fazla da bağırmadım zaten. Sanırım takımını az destekleyen taraftar hanesine kayıt edilmişimdir. Maçın havasını, ortamını yaşamak, yapılan hareketlere tanık olmak gerçekten yaşanması güzel duygular ama evde sakin, huzurlu ve konforlu maç seyretmek, pozisyonları ve golleri tekrarlarıyla seyretmek daha cazip kırklı yaşların arifesinde. Tabi tarihi olarak nitelendirilecek maçlarda stadın havasını solumak ayrı bir durum, aslında bu maça gitme sebebimde tarihi bir maç olacağına inancımdı fakat olmadı.

Klüpler seviyesinde Avrupa kupalarında ki maceramızda Fenerbahçe ile birlikte başka bahara kaldı.
Milli takımlar seviyesindeki maceramız ise çoktan gelip geçmişti. Neyse ki Atletico Madrid maçı sonrası ligde ki ilk maçımızın, açık futbolu benimseyen Yılmaz Vural’ın Kasımpaşa’sı ile oynanması, dört gollü galibiyet ve takımın lig başlangıcında oynadığına benzer ofansif futbolu, Eskişehir maçına kadar yüreklere su serpti.

Diğer taraftan üst üste yedinci maçını da kazanamayan Fenerbahçe de kazanlar kaynamaya, Her Daum’un suyu ısınmaya başladı. İçerisinde Rıdvan Dilmen’nin de bulunduğu bir grup yorumcu ve köşe yazarı şimdiden şampiyonluğun gittiğine dair kehanetlere başladı bile. Geçtiğimiz sezonlar da dokuz-on puan geriden gelerek şampiyonluk yaşayan takımları hatırlarsak şimdiden kopartılan bu fırtınanın ne kadar yersiz ve sadece gündemi meşgul ederek bir grubun taraftarlarına yönelik gazete satmak ve tv seyrettirmek amaclı hareketler olduğunu düşünmek anlamsız olmaz.

Bu düzmece gündemler sırayla Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor için oluşturularak lig sonuna kadar servis edilecektir. Bu arada geçen sene yere göğe sığdırılamayan Sivasspor’a olan basının şimdiki ilgisinin ne derece olduğunu da hatırlatmak isterim. Geçen sezonun ilk yarısı kimsenin dikkate almadığı Beşiktaş sezonu iki kupayla kapatmıştı. Bu senede aynı şekilde Fenerbahçe iki kupayı da alırsa bu kadar olumsuz konuşan yazar, yorumcu tayfası neler söyleyecek gerçekten merak ediyorum.
Umarım bu öngörüm gerçekleşmez ve yorumcular haklı çıkar. Bende boş yere merak ederim.

Türkiye daha önce hiç tanık olmadığı olaylar tünelinden geçiyor. Belki bir on yıl önce gerçekleşmesi imkansız gibi görünen olaylar normalleşme adı altında yaşanıyor ve yaşanmaya da devam edecek gibi gözüküyor. Bir tür hesaplaşmanın sonucu gibi algılanan ve kamuoyunun tanıdığı bir çok isme hayatlarının en zor günlerini yaşatan, korku ve gerilim filmi olarak başlayan olaylar her geçen gün başka bir dram olarak gündemde ki yerini bir sonrakine bırakıyor. Filmin sonu kaygı ve endişe ile bekleniyor. Nedense gözümün önüne Red Kit’in çizgi filmlerindeki omzunda akbabası ile ellerini kavuşturmuş bekleyen cenaze levazımatçısı geliyor.

Ayrıca yine Galatasaray maçıyla aynı tarihte aramızdan ayrılan İhsan Doğramacı’ya Allah’tan rahmet diliyorum.

Bulutsuzluk Özlemi’nin YÖK’ün Yıldönümü şarkısını da seksenli yılların üniversitelilerine ithaf ediyorum.


Yök'ün Yıldönümü


Uzun, yorucu, felaket, parasız

Bitmez tükenmez, günler geceler

Binlerce test çözüp, sınavlardan geçtin

Ö.S.S. ve Ö.Y.S. bir sürü bilmece


Belki en yakın arkadaşınla

Yarıştırıldın ve sen kazandın

Önünde hep söylenen sonsuz ufuklar

Geçmişte kalmıştı bütün zorluklar


Oysa senden beklenmezdi senden istenmezdi

Tuhaf şeyler düşünmek tuhaf şeylere takmak

Yeni bir dönemdeydin sen üniversitedeydin


İndi kalktı coplar, kollar yoruldu

Kızlar tekmelendi, yerlerde süründü

YÖK’ün yıldönümüydü.


Yerlere uzattılar, yaka paça tuttular

Otobüse doldurup, merkeze kapattılar


YÖK'ün yıldönümüydü

Altı Kasım Doksanaltı Bu hep aklımda kaldı

Ye nokta Ö nokta Ke Yani YÖK

YÖK'ün yıldönümüydü

2/03/2010

Dört Yüz Elli Üç Kilometre Ötesi




Hayatımın ikinci Ankara dönemi 1979 yılında başlamıştı. Türkiye’de karmaşa ve kaosun yanısıra anarşi ve terörün kol gezdiği veya gezdirildiği yıllara denk gelmişti.

Fakat ben o dönemi değilde o yıllarda Ankara’dan aklımda kalanları paylaşmak istiyorum.

Öncelikle İstanbul-Ankara arası yaptığımız yolculuklarımızla başlayalım.

Seksenlerde ulaşım için kullanılan en temel iki araç otobüs ve trendi. THY yolları dışında başka havayolu şirketleri olmadığından rekabet ve promosyon bilet gibi olgular yoktu.

Bundan dolayı uçak ile yolculuk etmek şimdiki gibi uygun fiyatlarda olmadığı için uçak , herkesin yapabildiği bir yolculuk şekli değildi. Bununla birlikte özel araç sahipliği de çok fazla değildi. Genelde ticaret ile uğraşan serbest meslek erbabı tanımına uyan kişilerin ağırlıklı olarak arabaları vardı. Ayrıca emekli ikramiyesi sayesinde eline toplu para geçenler ile babadan dededen kalma birikimleri olanların araba alma şansları vardı. Taksitli araç kredileri ve özel kampanyalı satışlar olmadığı için keza belli miktarda dolar bile bulundurmanın suç olduğu yıllarda her isteyen kolayca araç sahibi olamazdı.

Aile olarak otobüs yolculuklarını tercih ederdik. İki tane herkesin çok iyi bildiği ve güvendiği otobüs firması vardı. Seçimimizi özel tanışıklıklardan ötürü daha sonra Türkiye futbol tarihinde bir şekilde iz bırakacak kişinin de üyesi olduğu ailenin otobüs firmasından yana kullanıyorduk. Artık kaderin bir cilvesi mi dersiniz yoksa zorunluluklar mı yıllar sonra bende o grubun bir firmasında mecburiyetten bir süre çalışmak durumunda kalacaktım.

Seksenlerde İstanbul-Ankara arası otobüs yolculukları normal hava şartlarında yaklaşık yedi saat sürerdi.
Bülent Ortaçgil ‘’ yarım gün uzakta Ankara ‘’ diyordu o yıllarda yazdığı bir şarkısında.

Bir keresinde Eskişehir taraflarından Ankara’ya gitmiştik. Şimdi düşündüğümde neden öyle bir rota izlendiğine hiç anlam veremiyorum. Bolu dağını aşmak yolculuğun en stresli kısmıydı. En keyifli anı ise, Bolu Çizmeci Tesisleri’nde verilen yemek molası, tesisin çocuk parkında geçirilen zaman ve nefis el yapımı ayrandı.

Altı-yedi yaşlarında bir çocuk olarak hayatım ev ve okul arasında geçiyordu. Tabi haftasonları Ankara da, çok fazla seçenekte olmadığından belli mekanlara gidilirdi. Kızılay şimdi de olduğu gibi önemli bir merkezdi.



Sakarya caddesinde dönerli sandviç yapan bir büfe vardı. Penguen büfe olarak aklımda kalmış. Sandviçin arasına koyduğu sos ve turşusunun tadına bir daha hiç bir yerde rastlamadım.

Ulus, babamın işyerinin de orda olması nedeniyle sık gittiğim bir yerdi. Eğer öğlen vaktine denk gelirse Ulus’ta Akman pastanesi en favori mekanımdı. Sosisli sandviçlerini çok severdim. Diğer büfelerde satılanlardan tadı farklı olurdu. Ayrıca Akman pastanesi’nin bozası çok meşhurdu. Sebze, meyve, et ve balık satılan hal binası vardı. Hal de kahvaltılık malzeme satın aldığımız bir dükkan mevcuttu ve sanıyorum uzun yıllar babam aynı yerden alışverişini yaptı İstanbul’a taşınana kadar.

Bunların yanında şehrin olmazsa olmaz gezi alanları parklardı. Kuğulu park, Botanik parkı, Seğmenler parkı, Ankara’da geçirdiğim toplam onyedi yıl boyunca birçok güzel hatıranın mekanları oldular.

Hayatımda ilk gittiğim sinema ise Bahçelievler deki Arı Sineması’ydı. Daha sonra TRT sinemayı stüdyo haline getirmişti.
İlk tiyatro oyunu ise Necatibey caddesinde ki çocuk tiyatrosundaki bir oyundu.

Tabi şehir ile özdeşleşmiş Anıtkabir’i unutmak olmaz. Benim için Anıtkabir’e gitmek çok önemliydi. Her seferinde yeni bir heyecanla giderdim. İlerleyen yıllarda Anıttepe’ye taşınmamızla Atamızı ziyaret etme sıklığım da artmış oldu. Diğer taraftan Anıtkabir, Ankara’ya kar yağdığında gidilesi en güzel mekanlardan biridir. 360 derece bembeyaz Ankara sizi karşılar Rasattepe de.

Otuz sene geçmiş yukarıda yazdıklarımın üstünden. On iki sene öncede Ankara yerleşik hayatıma son vererek İstanbul şehrine geçiş yapmışım. Koprülerin altından çok sular akmış. Kimi zaman birikmiş kimi zaman taşmış. Ankara ise eski bir dost gibi kalmış dört yüz elli üç kilometre ötede.



2/02/2010

İstanbul da Sabırlı Olmak



İstanbul hakkında yazılan külliyata bakıldığında alışagelmiş bir çok klasik söylem vardır.

Zihinlerde yer edenlerden bazılarını şöyle bir sıralarsak; tarih boyunca farklı medeniyetlerin merkezi olduğu gibi, bir çok farklı kültürü barındırdığı ve harmanladığı gibi, adıgeçen çok kültürlü yapının halen günümüzde süregeldiği gibi tanımlar ile karşılaşırız.

Bu söylemleri çoğaltmakla beraber tamamının da doğru olduğu gerçektir. Altmışlarda ülkemizde sanayinin patlama yapmasıyla taşı toprağı altın kabul edilen bu şehir, her geçen gün karmaşanın, düzensizliğin ve her türlü suçun gelişme ve genişleme merkezi olmaya başlamıştır.

Çalışma hayatının kalbinin İstanbul da atması, teknolojik imkanların da gelişimiyle nitelikli olsun olmasın her seviyede insanın para kazanma fırsat ve olasılığının yüksek olması durumu şehrin bozulmasının nedenlerindendir önde gelenidir.

Yoğun göç alan İstanbul, plansız olarak kendi yerleşim lokallerini yaratmış ve bu lokasyonlara özgü sosyal hayat tarzlarının ortaya çıkmasıyla birlikte şehrin merkezi ve merkezi etrafında yaşayan insanlar arasında büyük farklılaşmalar meydana gelmiştir.

Elli yıl önce yapılması gereken altyapı ve ulaşım faaliyetlerinin doksanlarda yapılma gayreti, bunun sonucu şehrin şantiye alanına dönüşmesi ve beraberinde trafik akışlarında yaşanan kaos, İstanbul’u yaşanmaz bir şehir haline getirmiştir.

Yerel yönetimlerin sevk ve idare usullerinde son onbeş yılda yaşanan değişimler İstanbul’un çehresine olumlu katkılar sağlamakla birlikte her dönem belli bir mentalitenin şehrin idaresine egemen olması, çağdaş yönetim anlayışına sekte vurmakta ve belli anlayışa sahip organizasyonlara avantaj ve fayda sağlamaktadır. Sıraladığım bu durumların varlığı geçmişe olan özlemi her geçen gün daha da artırmaktadır.

Beşeri ve sosyal ilişkilerin izole sosyal yaşam alanlarında sınırlanan hayatlar ile ikame olduğu, toplu tüketimin en şuursuzca yapıldığı alışveriş mabedlerinin mantar gibi çoğaldığı fotokopi hayatlar beraberinde mutsuzluğu, tatminsizliği ve sürekli bir arayışı getirmektedir.

Pimi çekili bombalar, serseri mayınlar gibi yüzlerce insanın patlamaya hazır halde etrafa dolaştıklarını düşünmekteyim. Keza hergün gazetelerin üçüncü sayfalarında çıkan cinayet, hırsızlık, gasp ve tecavüz haberleri bu düşüncemi desteklemektedir. Çözüm yapısal sorunları temelinden düzenlemekle ilintilidir. Bunun içinde ciddi analiz ve yasal düzenlemeler gerekmektedir.

Kısa vade de sorunların çözümüne imkan olmaması bizlerin sabır yetilerimizi geliştirmemizi gerekli kılmaktadır gibi görünüyor.

Yukarıda çektiğim fotoğraf, dünyanın en güzel kenti İstanbul da en çok kullandığımız aracı hatırlatmak için kullanılmıştır.

1/19/2010

Tarkan Deniz 2009 Yılın Girişimcisi Adayı

Değerli dostlar aşağıda özgeçmişini gördüğünüz kişi sevgili dostum Tarkan Deniz olup kendisi 2009 Yılının Genç Liderleri Yılın Girişimcisi adayıdır.

Sizden ricam aşağıdaki link vasıtasıyla oylamaya katılıp arkadaşıma destek vermenizdir.

http://www.gencliderler.org/vote.html

Teşekkürler.

Tarkan Deniz

*** Girişimci ***

1975 doğumlu, Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi mezunudur.İş hayatında özel sektörde çeşitli görevlerde bulundu.Türkiye Uluslararası Ticareti Tanıtım Konseyi Başkan Danışmanıdır. Türk - Çin Ticaret Odası Başkan Danışmanıdır. Dünya Bankası 2005 Türkiye Yaratıcı Kalkınma Fikirleri Proje Yarışması ödülü sahibidir. Junior Chamber International (JCI) Türkiye tarafından düzenlenen 2007 TOYP(Ten Outstanding Young Persons of Turkey) 'Türkiye'nin On Başarılı Genci' yarışmasında ödül alarak JCI Senato Ödülü Birincisi seçildi. Global tarafından New York şehrinde gerçekleştirilen Dünya İş Forumu 2007 tanıtılmasına Yetkili Temsilci olarak aktif katkılarından dolayı MBH Group Türkiye tarafından teşekküre layık görüldü. 2009 Aralık ayından itibaren, oturma sistemleri alanında Çin'in en büyük, dünyanın ise önde gelen üreticilerinden Zhejiang, Çin merkezli Dafeng Industry Co., LTD.'nin Türkiye Temsilcisidir.

12/30/2009

Ah Güzel İstanbul


22122009315, originally uploaded by kayihan_badalioglu.

Kış güneşinin yüzünü esirgemediği bir aralık günü Kadıköy sahilinden çektim bu fotoğrafı. Fena da olmamış gibi.

Düğün ve Cenaze

Uzun zamandır görmediğiniz insanlar ile karşılaşlaştığınız ve olması gereken kalıp cümleleri karşılıklı sarf ettiğiniz biri mutlu diğeri hüzünlü iki olaydan söz etmek istiyorum. Genelde birbirinden kopuk aile bireylerinin zorla da olsa çoğunluğunun bir araya geldiği, birinde yüzlerin güldüğü diğerinde ise asıldığı iki olaydır düğün ve cenaze. Biri ne kadar başlangıç ve umut ise diğeri de gözyaşı ve sondur. Düğün ve cenazeler aile bireylerini anlıkta olsa bir araya getirir fakat bir arada tutamaz. Aslında bir arada tutmak gibi bir zorunlulukta yoktur. Ailelerin geniş ve kalabalık sayılarda yaşadığı dönemler gerilerde kalmıştır. Zaten özgür iradeye sahip bireyler görüşmek istediği akrabaları ile bir şekilde görüşmeye devam etmektedir. Fakat bizler Türk toplumu olarak akrabalarımıza yüklediğimiz aşırı önemden dolayı sanki her daim tüm akrabalarımız ile dirsek temasında olma zorunluluğunu hissederiz. Öncelikle güveneceğimiz kişilerin aynı kanbağını taşıdığımız insanlar olarak düşünürüz. Ataerkil aile yapılarında bu görüş ağırlıklı olsa da günümüz çekirdek ailelerinde akrabaların yerini aynı sosyal ortamları paylaşmış veya paylaşan biribirlerinden maddi anlamda beklentisi olmayan insanlar almıştır. Akrabalık bağlarını sürdüren insanlar daha çok çocukluk çağlarını aynı çatı altında veya aynı mahalle de sokakta geçirenlerdir. Aslında bu tespit metropol hayatını yaşadığımız büyük şehirler için daha fazla geçerli olup büyük şehirler dışındaki bölgelerde akrabalık ilişkileri daha sıcak ve samimidir. Bütün bu söylediklerim kendi yakın çevreme dair gözlemler olup büyük şehirlerde yaşadığı halde birbirinden kopmayan akrabalık ilişkilerinin sevgi ve saygı ile desteklendiği ailelere ilişkin tespitler değildir. Gittiğim akraba düğünlerinde gördüğüm insanları bir dahaki sefere ya başka bir düğünde veya bir cenazede göreceğimi düşünürüm keza aynı hissi cenazelerde de yaşarım. Diğer taraftan cenazeler, insan hayatının gerçek dinamiklerini ortaya çıkaran olaylardır. Yaşanılan hayatların ne kadar anlamsız olduğu gerçeği o anda insanın yüzüne çarpar. Hayatı anlamlı kılan sevdiklerimiz ile geçirdiğimiz mutlu zamanlardır. Bunun yanında anlamsız çekişmeler ve havada uçan kırıcı sözlerden dolayı onlarla paylaşmayı kaçırdığımız ve atladığımız her an yaşadığımız bu hayatta kaybettiğimiz değerli hazinelerdir.
Nur içinde uyu Ferhan Teyze...

12/26/2009

Galata Kulesi

Çok başarılı bir çalışma.

Galata Kulesi - 3D Sanal Tur



12/25/2009

2009 Senesinden Kalanlar ve 1973lüler ve 2010

İkibinli yılların ilk dokuz senesi geride kaldı.

Geçen yılın bir değerlendirmesini yapmanın tam zamanıdır.

Benim için bütün bir sene Egemen ve Rüzgar’ın üçüncü ve onbeşinci ayları arasındaki gelişmelerine tanık ve müdahil olmakla geçti diyebilirim. Yatay formdan emekleme ve yürümeye uzanan bir süreci tam anlamıyla düşe kalka geçirdik. Ayrıca bu periyot çizikler, kızarıklar, hafif kanamalar ve bol ağlama ve bağırışlarla desteklendi.

Bilimadamı olmadığım için sadece gözleme dayanan tespitim; insanoğlunun en hızlı geliştiği dönem 0-1 yaş arasıdır. Sıfır anlama ve düşünme düzeyinden yemeğini çatal ile ağzına götürebilme düzeyine gelebilmek önemli bir gelişmedir. Bununla birlikte anne-babanın kızdığını bile bile gözlerinin içine bakarak elindeki nesneyi masaya veya televizyonun ekranına hızlı ve seri şekilde vururken bu sırada da kahkaha atmak gelişimin hangi boyutlara ulaştığına güzel bir örnektir. Bu ve benzeri hareketlerin katlanarak artacağı bir yıla girdiğimiz de açık ve nettir. Öncelikle Hale’ye bu sene daha fazla sabır ve enerji temenni ediyorum.

2009 da ülkemizde meydana gelen, aklımda kalan belli başlı olaylara gelince; Ergenekon romanının yazılmaya devam etmesi ve yıl boyunca sayfalarının tek tek gözümüze sokulması, ortaya atılan açılımlar ve devam eden şehit haberleri, ekonomik krizin ulaştığı boyutlar, krizden çıktık mı? yeniden girer miyiz ? teğet mi yoksa delip mi geçti ? gibisinden sorular, domuz gribi ve kurbanları, gazetelerin üçüncü sayfalarını dolduran, yurdum insanlarının korkunç psikolojik durumları sonucunda yaşanan yüzlerce cinayetler, tecavüzler, intiharlar ve iğrenç ilişkilerin haberleri, tv dizilerine olan ilginin ve paralelinde reklam gelirlerinin artmasıyla dizilerin ve oyuncuların medya aracılığıyla daha çok gündemde olması ve günlük hayatın tam ortasına oturması, Başbakanın ‘’ bir dakikalık ‘’ şovu, 21. Yüzyılda düşen helikopterin iki gün boyunca devlet tarafından bulunamaması ve ardından üretilen komplo teorileri, daha önce defalarca kapatılan bir partinin tekrar kapatılıp başka isim altında faaliyetine devam etmesi, Rahşan Ecevit’in yeni parti kurması ve değerli sanatçılar Gazanfer Özcan, Aykut Oray, Cüneyt Gökçer’in aramızdan ayrılmasıdır.

Dünya da ise hafızamda kalan en önemli iki olay Barrack Obama’nın Amerikan başkanlığına seçilmesi ile dans ve müziğin efsane ismi Michael Jackson’nun ani ölümüdür.

Görüldüğü üzere aklımda kalan olayların çoğu tatsız ve oldukça üzücü. Koskoca 365 gün içinde hiç mi olumlu ve pozitif olay yaşanmadı ? Elbette yaşanmıştır ama benim aklımda kalmamış demek ki. Kendi özelimde Egemen ve Rüzgar ile geçirdiğim 365 gün benim için yaşanmış en güzel olaylar bütünüdür. Bu yaklaşım doğrultusunda yaptığım çıkarım, dış etken ve faktörler her ne kadar sıkıcı ve keyifsiz olsa da insanın kendi özel hayatındaki huzuru ve mutluluğu diğer negatiflikleri örtmekte belki de hasır altına atmaktadır.

2010 yılının bana ve benimle aynı sene doğanlara getirdiği ilginç bir sayısal tesadüfü paylaşmak isterim. Şöyle ki; 1973 yılında doğmam itibariyle bu sene 37 yaşına giriyorum. 37 sayısı 73’ün tersi olmakta ayrıca 3+7=10 yani ikibinli yılların onuncu senesi ile aynı sayıdır. Aslında insanlar hayatlarından geçen sayıları toplamak,çıkarmak, çarpmak ve bölmek yoluyla ilginç bir çok sonuca ulaşabilirler diğer taraftan numeroloji denen bir kavram da var ve bu konu ile yüzyıllarca Mısırlılar, Araplar, Yunanlılar, İbraniler uğraşmıştır. Ayrıca aynı mantıkla 1946 doğumlular içinde bu durum söz konusudur. Bir tanecik anneminde 1946 doğumlu olduğunu yazayım ama kendisi duymasın. Yukarıda söz ettiğim bana göre ilginç bu sayısal tesadüfler vesilesiyle 2010 yılının benim için iyi bir yılın geçeceğini düşünüyorum ve buna inanmak istiyorum.

Mutlu yıllar.

11/18/2009

Badalıoğlu Biraderler



13 ay geride kaldı. Benim canım oğullarım artık iyice birbirlerine alışmaya başladılar. Çünkü doğduklarından beri iki farklı dünyadan gelmiş gibi davranıyorlardı.

10/09/2009

Doğa İçin Çal


Doga icin cal ! / Divane Asik Gibi - Official Video from Doga icin cal on Vimeo.

Türkiye de bir çok başarılı gerçek müzisyenler var bu proje sayesinde bir kaç tanesi ile tanıştık. Mükemmel bir proje harika bir kolaj.

9/25/2009

Birinci Yaş Günü

Egemen ve Rüzgar’ın hayatımıza dahil olmasının ilk yıldönümüne çok az kaldı. Buraya en son yazdığımdan beri nerdeyse altı ay geçmiş.Bu arada bizimkiler emekleme faaliyetlerine sıralama ve tırmanmayı eklediler. Bizim yardımımızla adım atsalarda kendi başlarına ilk adımlarına çok az kaldı.

Kendi özel lisanlarında konuşuyorlarsa da biz, en çok , anne, mam ve atta'ları anlayabiliyoruz şimdilik.

Rüzgar’ın cep telefonları, tv kumandaları, bilimum elektronik cihazların düğmeleri, dergi ve kitaplara olan ilgisi gün geçtikçe artarak devam ediyor.

Egemen de Rüzgar’ın ilgi alanlarını kısmen paylaşsa da daha çok sehpa üzeri objelere dokunma merakı ve uyarılara kulak asmama eğilimi gün geçtikçe tırmanışta.

İlk yaz tatilimizi gerçekleştirdik. Çeşme, Bodrum ve Enez’i kapsayan turumuz saatler süren ihtiyaç molaları eşliğinde tamamlandı.

Egemen ve Rüzgar kardeşler denizden büyük keyif aldılar. Rüzgar simiti ile kırk yıllık yüzücü gibi takılırken Egemen kucağımızda denize girmeyi tercih etti.Deniz kenarı kumsal faaliyetleri de gayet keyifli dönüş zamanları ağlama ve çığlık doluydu.

Yazın büyük kısmını Karamürsel’de geçiren kardeşler Karamürsel Sahil Sitesi sakinlerinin yoğun ilgisine maruz kaldı. Egemen ve Rüzgar’ın ilk yazları böylece sona erdi. Bundan sonrası onlar için her yeni gün yeni bir keşif yeni bir aktivite bizler içinde onlar ile birlikte olmanın verdiği keyif ve mutluluk.

Nice mutlu yıllara çocuklar.

İyi ki doğdunuz.