9/18/2006

Dünyadaki En Tuhaf Ölüm Şekilleri

Uçak kazasında ölme olasılığı, yataktan düşerek ölme olasılğından düşük çıktı. Ölüm de yaşam gibi doğal bir olay. Ancak bazı ölüm nedenleri 'böyle de ölünür mü?' dedirtiyor.

Terörist saldırıdan ölme olasılığı ya da uçak kazasında hayatını kaybetme olasılığı, merdivenden düşerek ya da yataktan düşerek ölme olasılığından daha düşük çıktı! Ölüm de yaşam gibi doğal bir olay. Ancak bazı ölüm nedenleri 'böyle de ölünür mü?' dedirtiyor. Örneğin, başınıza bir lamba düşerek ölmeolasılığınız, uçak kazasında ölme olasılığından daha fazla.

Solak insanların sağ elini kullananlar için yapılan elektrikli testereden ölme olasılığı da, terörist saldırıdaki kayıplardan daha yüksek. İşte, dünyadaki en tuhaf ölüm şekilleri ve insanların başına gelme olasılıkları:

Köpekbalığı saldırısı: 300.000.000/1

Dünyada her yıl ortalama 40 kişi köpekbalığı saldırısından ölüyor. Köpekbalığının saldırısına uğrayarak ölme olasılığı 300 milyonda bir.

Kafaya hindistan cevizi düşmesi: 250.000.000/1

HİNDİSTAN cevizi yılda 150 kişinin ölümüne neden oluyor. Bu ölümlere, alerji ya da tıkanma neden olabiliyor. Hindistan cevizinin insanın kafasına yüksekten düşerek ölüme neden olması 250 milyonda bir gerçekleşiyor.

Lunaparkta ölmek: 300.000.000/1

İngİltere'dekİ en büyük lunapark faciası 1972 yılında meydana gelmiş ve trenlerden biri kopup diğerlerine çarpınca, 5 çocuk ölmüş, çok sayıda kişi de yaralanmıştı.

Uçak kazası: 11.000.000/1

HER yıl dünyada meydana gelen uçak kazalarında ortalama 1.300 kişi hayatını kaybediyor. Bir insanın uçak kazasında ölme olasılığı ise 11 milyonda bir.

Başa lamba düşmesi: 10.000.000/1

İngiltere'de her yıl 5 kişi başına lambanın düşmesi sonucu ölüyor. Erkeklerin kadınlara göre ölme oranı ise 4 kat fazla.

Radyasyon sızıntısı: 10.000.000/1

Nükleer reaktörlerin patlama riski terörizmle birlikte artıyor. Çernobil'de nükleer sızıntıdan sonra 30 bin kişi öldü.

Terörist saldırı: 9.300.000/1

Geçen yıl 651 terörist saldırı sonucu 2 bine yakın kişi öldü.

Sıcak suda haşlanarak ölmek: 5.000.000/1

Çocuklar daha yüksek risk altında. Geçen yıl İngiltere'de 126 kaza tespit edildi. Sadece Japonya'da 150 kişi öldü.

Solakların sağ el için üretilen ürünleri kullanması: 4.4000.000/1

Her yıl 2 bin 500 solak kişi sağ el için üretilen araçları kullanırken öldü. En riskli alet ise elektrikli testere.

Yılan sokması: 3.500.000/1

YIlda 25 bin kişi ölüyor. Daha çok Hindistan'da yılan sokması vakasına rastlanıyor.

Gıda zehirlenmesi: 3.000.000/1

İngİltere'de her yıl 79 bin zehirlenme olayı yaşanıyor ve geçen yıl 200 kişi öldü.

Merdivenden düşme: 2.300.000/1

İngİltere'de her yıl 15 kişi ölüyor. 1.200 kişi ise ciddi biçimde sakatlanıyor.

Yataktan düşme: 2.000.000/1

En çok yaşlılar ve çocuklar risk altında.

Küvette boğulma: 685.000/1

YÜZME havuzunda boğulma vakalarından daha yüksek. Çocuklar ve yaşlılar daha çok ölüyor. Geçen yıl 25 bebek küvette boğularak öldü.

Tren kazası: 500.000/1

İş kazası: 43.500/1

Trafik kazası: 8000/1

Kanser: 5/1

Kalp krizi veya inme: 2,5/1

Tabi bu istatistikler ülkemiz için çok gerçekçi değil !!!

9/14/2006

Üslup Farkı

İzmir kurtuldu, çok tatlı bir yorgunluk, Ankara'ya hareket edecekler.

Trene binerler, kompartımana çekilirler. Ertesi gün kompartımanın kapısını çalar yaveri, açar yorgun, bitkin, kravatını yıkamaktadır Atatürk.

Yaveri "Ya Paşam bu ne hal hiç uyumadınız herhalde niye böylesiniz" der.

"Ya çocuk kompartımanıma yastıkla battaniye koymayı unutmuşsunuz. Kolumu yastık yaptim ağrıdı, setremi yastık yaptım üşüdüm ,ben de uyumadım kalktım" der.

Yaveri: "Aman Paşam! Birimize haber vereydiniz hemen size bir yastıkla battaniye getirirdik" der.

Ve bir ülke kurtarmaktan dönen komutan tarihi bir cevap der ki: "Gece farkettim hepiniz en az benim kadar yorgundunuz.

Hiçbirinize kıyamadım. Önemli olan benim uyumam değil milletimin rahat uyuması".

9/13/2006

Seksenli Yıllar Üzerine...

www.seksenliyillar.com sitesini duyurduktan sonra o yıllardan aklımda kalanları ben de kendi blog sitemde paylaşmak istedim aslında...

Seksenli yıllar, ilkokul hayatım ile başlayıp liseden mezun olduğum dönem itibariyle son bulan, daha otuzüç yılına tanıklık ettiğim yaşam belgeselimin en keyifli on yıllık dönemidir.Hayatın sadece okula gitmek ve ders çalışmaktan ibaret olduğu ekmeğin elden suyun da gölden geldiği bir zaman aralığı olması bu dönemin keyifli geçmesine sebep olan en önemli faktördür.Bizzat yaşayarak tecrübe edilmiştir...

Türkiye tarihinde kilometre taşlarından olan ihtilal dönemlerinin sonuncusu olan seksenli yılların başlangıcı, ilk çocukluk hatıralarımın belirginleştiği bir sıkıyönetim olgusuyla başlar.Yasak olması muhtemel kitapların yakılması,belli gazetelerin evlere girmemesi,akşamları pencerelerden uzak durulması gibi hareketler bu olgunun belirginleşmesindeki faktörlerden bazılarıydır şüphesiz. Okul çıkışlarına tanık olduğum öğrencilerin koşuşturmaları,trafik ışıklarına asılı bomba süsü verilmiş paketler,duvarlara dev harflerle yazılan yazılar bir karmaşa içinde olduğumuz sinyallerini vermesine rağmen neyin ne olduğunu daha altı yaşlarımda pek anlamıyordum doğrusu..

Günümüz ile karşılaştırınca seksenli yılların çok gerilerde kalmış,ilkel bir yaşam tarzımız olduğu fikrini veriyor bana her ne kadar öyle olmasada.Dev ekranlı binlerce uydu kanalı olan plazmaların yerine siyah-beyaz tek kanallı televizyonu seyretmek,katılamadığımız düğün ve davetler için SMS veya e-posta atmak yerine PTT'ye gidip telgraf çekmek gibi.

Yediklerimiz, içtiklerimiz, dinlediklerimiz, seyrettiklerimiz,giydiklerimiz ne kadar değişti seksenlerden bugüne.Ama halen o yıllara duyulan özlem söz konusu.Özellikle de kısır bir döngüye giren popüler kültür elementleri bir çıkış yolu ve yenilik adına hemen seksenli yıllara dönüveriyor ve hemen nostalji adı altında daha önce beğenileni tekrar gündeme oturtuyor.Tabi ki tutma olasılığı çok yüksek.Malum tarih tekerrür.Türk milleti vefakar.

Seksenlerdeki basit ve sade hayatlarımız bizlere büyük keyif veriyordu.Heyecanla beklenen cumartesi gecesi Türk filmleri, pazar sabahlarının değişmezi kovboy filmleri, her sene büyük bir merakla beklenen Eurovizyon şarkı yarışmaları, beraberliğe sevinilen Türk milli takımının futbol maçları, ailece gidilen piknikler, şeytan uçurtmaları,tüm ailenin bir arada bulunduğu bayramlar ve büyüklere,akrabalara yapılan bayram gezmeleri gibi...

Teknolojinin gelişmesi buna bağlı ihtiyaçların çeşitlenmesi ve sürekli gelişen ortamı takip etme isteği basit ve sade bir çok zevkimizi de yok etmiştir.En basit örnek radyodan babamla maçları dinlemek,spikerin tasvirlerini gözümde canlandırmak,başka bir stadta gol olduğu vakit yayının oraya aktarılması ve o an yaşanan merak ve heyecan, şifreli ve dekoderli yayın mantığında maçları seyretmekten çok daha keyifliydi.Gelişen endüstri alanları ve insanları tüketmeye yönelten eğilimler hepimizi stresli,depresif ve karamsar insanlar olmamıza sebep oldu.

Herşeye rağmen seksenleri özlesem de ikibinlerin fırsatları bana daha cazip geliyor açıkçası.En azından internet kavramı olmasaydı seksenler ile ilgili bu görüşlerimi nasıl paylaşırdım sizlerle ... :))

Seksenli Yıllar....

www.seksenliyillar.com adı üstünde Seksenli Yıllar fikri üzerine kurulmuş değerli arkadaşım Ender Şahin'nin hayata geçirdiği bir internet sitesi...

Sitenin açılış sayfasında şöyle demiş Ender ;

Bir çoğumuzun seksenli yıllara ait anıları vardır. Arkadaşlarımızla laf arasında sık sık konuşuruz. Bir Arı Maya vardı hatırlar mısın ? He-Man vardı hiç kaçırmazdım. Aaaa bak bir reklam vardı uuah uuah lee kopııır :)))

Seksenli yılların çocuğu olmak kim ne derse desin bir ayrıcalıktır. Kimileri seksenli yılların çocuklarını gereksiz bilgilerle doldurulmaya başlanmış kuşakların başlangıcı olarak kabul etse de; bizler değişimin en hızlı olduğu dönemin çocuklarıyız. Bizler lambalı radyoyu da gördük Plazma Televizyonları da… Ve bunu 60 lar 70 ler gibi uzun yıllar içinde değil, çok kısa bir zaman içerisinde gördük. Tam geçiş noktasında çocukluk ve gençlik yıllarımızı yaşadık. Zannedersem bir daha bu kadar hızlı değişimlerin yaşayabilecek bir kuşak olmayacak. Biz Commodore 64 ile oynarken bugünün süper bilgisayarlarını hayal edebilen var mı?

İşte amacımız sizlerin anılarında yer eden olayları, filmleri, reklamları, kişileri bir sitede toparlamak. Siteye girip okumaya başladığınızda, çocukluk yıllarınıza ait unuttuğunuz bir hatırayı canlandırmak, yeri geldiğinde hüzünlendirmek, yeri geldiğinde yüzünüze bir tebessüm kondurabilmek..

Saygılar...

Seksenli yıllara özlem duyanların bir göz atmasında fayda var :)

9/01/2006

Tavla

Pers imparatorunun başveziri Buzur Mehir tarafından 1400 yıl önce tasarlanan TAVLA oyunu; dünyanin en popüler oyunlarından biridir.

Zaman kavramından alınan ilhamla tasarlanan oyunun zamana böylesine direnmesi son derece etkileyici. Senenin birliği olarak tavla bir tanedir. 4 köşesi 4 mevsimi, tavlanın içindeki karşılıklı 6'şar hane 12 ayı, pulların toplamı ayın 30 gününü ,siyah -beyaz pullar gece ve gündüzü, karşılıklı 12'şer hane gününü 24 saatini simgeler...

Eski zamanlarda Hint İmparatoru, satranç oyununu Pers imparatoruna,yanında bir mektup ile hediye olarak göndermiştir. Mektubunda oyunla ilgili hiç bir açıklama yapmazken şöyle bir mesaj yazmıştır:

"Kim daha çok düşünüyor, Kim daha iyi biliyor, Kim daha ileriyi görüyorsa O kazanır. İşte hayat budur...

Pers İmparatoru dönemin en alim veziri olan Buzur Mehir ile bu mesajı paylaşarak, ondan oyunu çözmesi ve kendisinin de karşılık olarak Hint İmparatoruna hediye edilmek üzere başka bir oyun icat etmesini ister. Vezir haftalarca calıştıktan sonra gönderilen satrancın her taş hareketini ve oyunu çözer daha sonra da on günde tavlayı icad eder ve imparatora sunar. Hint İmparatoru'na tavla oyunuyla birlikte gönderilmek üzere şöyle bir mesaj hazirlanır:

"Evet, Kim daha çok düşünüyor, Kim daha iyi biliyor, Kim daha ileriyi görüyorsa o kazanır. AMA BİRAZ DA ŞANSTIR. İşte hayat budur..."

8/29/2006

Likya Turu'ndan Kalanlar

Yıllık iznimin diğer yarısını , ülkemizin tanınmış tur operatörlerinden birininin düzenlediği Likya Kültür Turu'na iştirak ederek geçirdim.Bu tarz turlarda şikayet edilecek çok nokta bulmak mümkündür.Bu işin de bir ticaret, bir endüstri olduğunu kabul ederek maksimum kar sağlama mentalitesi çerçevesinde düşünerek amiyane tabirle katılımcıları kazıklama metodları hakkında fazla yorum yapmak istemiyorum.Profesyonellik sınırlarında organize edilmiş başarılı bir gezi olduğunu da ekleyerek yiğide hakkını veriyorum tabi.

Aşağıdaki fotoğraf ve anlatımlar bir sıra dahilinde olmayıp, tur kapsamında gezdiğimiz mekanlarıdan seçtiklerimdir.

Myra Antik Kenti , dünyaca ünlü Noel Baba gerçek adı St.Nicholaos'ın yaşadığına inanılan Antalya'nın Demre ilçesinde bulunan antik bir bölge.Kaya mezarları,antik tiyatro, heykeller ve harabelerin olduğu bir yer.Likya Bölgesi'nin başkenti olduğu söylenmekte.

Kayaköy ,M.Ö 3000'li yıllara uzanan, taş mimari yapısı ile dikkat çeken Osmanlı'nın son dönemlerinde tekrar inşa edilen fakat Batı Trakya Türkleri ile mübadele sonucu köyde yaşayan Rumların boşaltmak durumunda kaldığı zamanın durduğu bir yerleşke.

Kaş bana göre Türkiye'nin en nadide köşelerinden biri. Aslında bir çok kişi içinde ( özellikle de dalış meraklılarının ) böyle. Huzurlu, samimi, harika doğaya sahip bir yer.Ne yazık ki plansız yapılaşma canavarı burda da iş başında. Yukarıda çektiğim fotoğrafın sol üst köşesinde hakim tepelere inşa edilmiş yapılar üzerlerindeki kocaman satılık ilanları ile alıcılarını bekliyor. Umarım Kaş'ın sonuda beyaz beton yığını Bodrum'a benzemez.

Aşağıdaki fotoğraf Kaş'a hakim tepeleri gösteriyor.

Kaş halkı, burda bir askerin silüeti olduğuna inanıyor.

Dikkatli bakılınca şekil, sırt üstü yatmış bir insan figürünü andırıyor.

Kalkan , Fethiye ile Kaş arasında kalan bir tatil beldesi ( Kitaplarda yazdığı üzere ) . Kalkan denince aklama sanırım ilk gelen Patara Evleri. Birde İngilizlerin belde deki gayrımenkul merakı. Son dönemlerde basına yansıyan '' vatan toprakları satılıyor'' söylemlerinin Fethiye civarını gezip yoğun yabancı yerleşimini görünce yok yere edilmediğinin farkına varıyorsunuz.

Her yerde emlakçılar ve vitrinlerini kaplayan sterlin üzerinden satılan villa ve yazlık ilanları mevcut.Tabi İngilizlerin yoğunluğuda gözden kaçmıyor.

Kaputaş Plaşı, Kaş ile Kalkan arasındaki bol virajlı yolun kenarında konumlanmış doğal bir plaj.

Hiç bir tesis yok ve yaklaşık 18o basamaklı bir merdivenden inerek ulaşılıyor.Çok klasik bir tanımlama ama '' cennetten bir köşe nasıl olur ? '' sorusuna güzel bir cevap.

Turkuaz rengi eşittir burası demek yanlış olmaz...

Dalyan Köyceğiz Gölü ile Akdeniz'i birleştiren ana kanal üzerinde bulunuyor.Dalyan'dan meşhur carettaların yumurtalarını bıraktığı İztuzu Plajı'na giderken kanallardan geçiliyor .Tabi bu sırada kaya mezarlıklarını da görme imkanı var.Aşağıdaki fotoğrafı bu kanalların birinden geçerken çektim.Kayalık bir adacık üzerinde çam ağaçları, etrafta rüzgardan sağa sola yıkılan sazlıklar ve arka planda çok yüksek olmayan dağlar...

İztuzu Plajı yaklaşık 6 km. uzunluğunda yani göz alabildiğine kumsal ve tertemiz bir deniz. Dalgalar arasında kaybolmak işin en keyifli yanı.

Bu fotoğrafı Saklıkent Kanyon'u girişinde çektim.

Bu keyifli mekanları kanyonun hemen girişine suyun kenarına yapmışlar.

Çokta güzel olmuş ....

8/28/2006

Osmanlıca Bilgisayar Terimleri

Görev çubugu: değnek-ül vazife

Çift tiklama: tıkortı-ül tekerrür

Administrator: sahip-ül edevat

Software: edevat-ül yumusak

Hardware: edevat-ül civanmert

Anti spyware: müdafaa-ül hafiye

My documents: hazine-i evrak

Internet: allâme-i ulûl arz

Google: kasif-ül ali

Google earth: seyr-ül arz, kasif-ül arz

Denetim masasi: sehba-i saltanat

Cd rom: pervane-ül hâfiza

Ekran: perde-ül temaşa

Kasa: kaide

Enter: duhûl

Virüs: deyyus

Msn: elçi

Hacker: deyyus-ül-ekber

Hata raporu: malumat-ül kabahat

Mail server: divan-ül mektubat

Messenger: havadisçi

Chat: muhabbet ül zabi

Ctrl alt del: has timar zeamet

8/22/2006

Tekne Turu

Likya Turu kapsamında ki tekne gezileri sırasında objektifime takılan tekneler de aşağıda görüldüğü gibidir....

8/01/2006

28 Temmuz 2006 Whitesnake İstanbul Konseri

1987 yılı Whitesnake tarafından ilk zehirlendiğim yıldır. Compact Disc gibi bir ürünün olmadığı o yıllarda daha internette yokken tamamen yasal aldığım kasetler içinde en çok dinlenenler arasında birinciydi bir dönemler Whitesnake 1987 albümü... Gerçi bir dönem Ankara'da çeşitli mekanlarda listeler yapıp karışık kasetler de doldurturduk ya veya albüm demek korsanlık o zamanlarda mevcutmuş ... Whitesnake 1987 albümünü ezbere bilirdim nerdeyse...

01-Still of the Night

02-Bad Boys

03-Give Me All Your Love

04-Looking for Love

05-Crying in the Rain

06-Is This Love

07-Straight for the Heart

08-Don't Turn Away

09-Children of the Night

10-Here I Go Again

11 -You're Gonna Break My Heart Again

ve bu şarkıların çoğunu 19 yıl sonra canlı dinlediğime halen inanamıyorum...

Gerçi o dönem ki kadrodan David Coverdale ve Tommy Aldridge kalsada gelenler gidenleri aratmamış.

Bir dönem Steve Vai 'da Whitesnake ile çalmıştı.Keşke bu konser o döneme denk düşseydi ne güzel olurdu..

David Coverdale' e gelince ayrı bir olay. Çok fazla yazacakta bir şey yok.

Evet efsane.Kısaca efsane. Duruşuyla, hareketleriyle, sesiyle, performansıyla...

Bir de konserin en sonunda tam sahneyi terk ederken bir ''soldier of fortune'' patlattı ki...

Uzun yıllar unutulmayacaktır.

Bir daha yolları buraya düşer mi bilmem ama gösterilen misafirperverlikten çok memnun kaldıklarını ifade etti.

Hatta ''herkes söyleyeceğim ,buraya gelebilirler, korkmalarına gerek yok'' dedi.

Bence, bu ifade aslında bizim sınırlarımız ötesinden nasıl göründüğümüzü gösteren net ve çarpıcı bir örnek.

Konsere gelince gerçekten muhteşemdi. Çok rahatlıkla ,Türkiye'de yapılan konserler içinde en iyilerinden biri olduğu söylenebilir.

Usta müzisyenlerin şovuna dönüşen bir Rock Festivali diyebilirim. Toomy Aldridge 'in bagetleri seyirciye fırlattıktan sonra elleriyle bagetsiz olarak yaptığı o davul solo'yu hiç unutamaycağım.

Konser Fotoğrafları aşağıdaki linklerde...

*http://www.heavymetaltr.com/modules.php?name=News&file=article&sid=689&mode=&order=0&thold=0

*http://img222.imageshack.us/img222/2018/dsc00299dw1.jpg

*http://ozakinci.net/galeri/index.php?list=12

Herşeyiyle benim için unutulmaz bir konserdi. 1999 yılındaki Metallica Konseri 'ni üzerinden yıllar geçmesine rağmen hatırlayabiliyorsam 28 Temmuz 2006 Whitesnake Konseri'ni de yıllarca unutamayacağım...