12/06/2006

İlk Adımı Atmak

Her zaman ilk adımı atmak zordur.

Her başlangıcın zor olduğu gibi.

Hayat denen macera filmini başa sarınca ilk olarak gözümün önünde canlanan ilk varlık annemdir doğal olarak.

Daha sonra adı üstünde ilkokul.

Biraz filmi hızlı sarıp ilk üniversitedeki günüm.

Tek başına hiç bilmediğin bir ortama evinden çıkıp acemice dalış ve bir süre etrafa bakındıktan sonra geçen zamanın da yardımıyla kuzuluktan kurtluğa geçiş…

Ve işte en zor dönem üniversite biter ve ilk iş başvuruları başlamalıdır.

Etraftan özgeçmiş örnekleri bulunur.Çok fazla da yazacak bir şey yoktur aslında sadece dış görünüşü süslü içeriği epey boş özgeçmişlere.

O tarihlerde daha ne internet yaygındır ne de internetteki kariyer siteleri ..

Her Pazar insan kaynakları gazeteleri heyecanla beklenir.Uygun olabilenlere fakslar gönderilir hatta posta,elden teslim gibi şu dönemde çokta fazla kullanılmayan yöntemler.

Tabi bu arada referans araştırma çalışmaları başlar ,bu süreç her dönem için hiç değişmez değişmeyecektir.Referansı olanlar sadece referans sürecini yaşar hatta gereken kişiye ulaşılır ve akabinde göreve başlanır.Bu gruptakilere şanslı doğanlar deriz….

Başvurular ardı ardına gönderilir ilgili posta kutularına ve ümitsiz bir razı oluş başlar süreç uzadıkça…

Bununla beraber yıllarca mücadele ettiğimiz sınav sinsilesi üniversiteyi bitirsek bile bizi bırakmamıştır.Sanırım bu durum Türk gençliğinin kaderidir.

Ve ilk sınava girilir.Üniversite sınavından daha önemlidir çünkü kaybederseniz hayattada kaybetmeye başlayabileceğiniz günler yakın gibi gelir insana halbuki ilk sınavı kaybedersiniz iki,üç,dört ve diğerleri…

Bir süre sonra sınavlardan umut kesilir ve diğer yöntemlere başvurulur (bknz.referans).

Neyse ki bende böyle bir durum olmadı.Askerliğim dönüşü girdiğim iki sınavı sırayla kazandım ve iki seçenek içinden bana göre doğru olanı seçmek göreviyle baş başa kaldım.

Yıllar sonra hata yaptığımı anlamıştım ama diğer seçeneğinde beni bir yere götürmeyeceği bir süre sonra belli oldu.Sınav aşaması biter ama daha işe alınmamışsınızdır.

Şimdi en zor olan mülakat safhasındadır sıra.

İlk mülakatınıza girdiğinizde sesiniz titrer,heyecandan avuç içleriniz titrer eğer görüşmede bir şeyler içmeniz teklif edilirse çok dikkatli olun.

Yoksa karşınızdakinin hafızasında çok kalıcı izler bırakabilirsiniz bir fincan kahveyi üzerinize dökerek.

Sözün kısası insanlar hayatları devam ilkler hep var olacaktır. Önemli olan yaptığımız her işte ilk günün heyecanını duymak ve o heyecanı tüm iş hayatında sürdürmektir.

Heyecanımızı kaybettiğimiz gün o iş bizim için dayanılmaz olacaktır. İş hayatında sürekli birileri bize heyecan yaratamayacağına göre bütün olay kendimizde bitmektedir…

Şampiyonlar Ligi'ne Veda

Şampiyonlar Ligi'ne veda ettiğimiz buruk gece de Okan Buruk'un attığı gol gerçekten

muhteşemdi.

11/30/2006

Son kez omuz omuza

Mexico City'de 200 metre finali koşulmuş. Amerikalı (siyah) atletler Tommie Smith ile John Carlos birinci ve üçüncü gelirken, ikinciliği Avustralyalı (beyaz) Peter Norman kazanmış.
Madalya töreni için bekledikleri sırada, Carlos, Peter Norman'ın yanına gelerek sormuş: - İnsan haklarına inanıyor musun?
- Evet, inanıyorum .
- Peki ya Tanrı'ya?
- Bütün kalbimle...
Bunun üzerine, iki siyah atlet kafalarındaki eylem planını açıklamışlar, Norman tereddütsüz katılmış:
- Ben eyleminizi destekleyeceğim, bana ne yapmam gerektiğini söyleyin!
İlk defa, o günler için müthiş bir provokasyon hatta devrim sayılacak bir eylem planlıyor iki genç adam:
Amerika'daki ırk ayrımcılığını ve siyahlara reva görülen fakirliği ve ikinci sınıf vatandaşlığı protesto edecekler...
Ama nasıl? Fikir Norman'dan geliyor: bir çift siyah deri eldiven buluyorlar, sağ tekini Tommie, sol tekini John eline geçiriyor; fakirliği sembolize etmek için çıplak ayakla kürsüye çıkıyorlar, başları kederle öne eğik, sıkılı yumruklarını havaya kaldırıyorlar.
Önlerinde duran beyaz atlet Peter Norman da, dayanışmasını göstermek için kalbinin üstüne 'İnsan Hakları İçin Olimpiyat Projesi Hareketi'nin kokartını iğneliyor.
Amerikan milli marşı çalarken plan icra ediliyor ve eylem koyuluyor. Ve tabii dünya birbirine giriyor. Amerika ayağa kalkıyor. Olimpiyatlar bile gölgede kalıyor, dünya gazeteleri yumrukları havada siyah atletlerin fotoğrafını birinci sayfadan veriyor...
Amerikan Olimpiyat Komitesi iki siyahın spor kariyerini o saniye bitiriyor. Eylem amacına ulaşmış, Amerika'daki zenci azınlığın durumu dünya gündemine girmiştir.
Smith ve Carlos spor hayatlarını (ve buna bağlı olarak geleceklerini) feda etmişler ama dünya tarihine geçmişlerdir.
Dünyadaki yüz milyonlarca ezilmiş siyahın ilahı haline gelmişlerdir. Peki ya Avustralyalı beyaz Peter Norman?
Meslektaşım Aynur'un anlattığına göre, Norman'ın da hayatı kararmış. Tommie Smith diyor ki:
"Peter, bir beyazdı. O günlerde siyahların haklarını savunma cesareti gösteren, onurlu ve belkemiği sahibi beyaz çok azdı. Peter, Avustralya'ya döndüğünde kimse yüzüne bakmadığı gibi, herkes tarafından yargılandı. Onun da atletizm kariyeri bitti, spor çevrelerinden dışlandı. Tehditler, işsizlik ve tecrit nedeniyle öyle sıkıntılı günler yaşadık ki, üçümüzün de ilk evliliği sona erdi."
Avustralya Devleti Norman'ı ölene kadar affetmemiş ama... Norman intikamını mezara götürmüş: 1968 Olimpiyatları finalinde ikinci olurken kırdığı 200 metre Avusturalya rekoru hâlâ, 38 yıl sonra kırılamamış.
Ölene kadar süren 'eylem kardeşliği' İki amerikalı ve bir Avustralyalı 'lanetli' atletin o gün başlayan 'eylem kardeşliği' ve dostlukları ömür boyu sürmüş. Aradan geçen 38 yıl boyunca, yazışmışlar, buluşmuşlar, görüşmüşler. Ta, geçen hafta, Peter Norman evinin bahçesinde kalp krizi geçirip 64 yaşında ölene kadar.
Ve şimdi, aşağıdaki fotoğrafa iyi bakın:

Melbourne'de yapılan cenaze töreni.
'Onurlu beyaz atlet' Peter Norman'ın tabutu, Tommie Smith (solda) ve John Carlos'un omuzlarında!
Son kez omuz omuza...

11/21/2006

Aslana Başarılar

2007 Resmi Tatil Günleri

TATİL GÜNÜNÜN İSMİ | SÜRE | AY | GÜN

----------------------------------------+-------+-----------+----------

Yılbaşı |1 gün | 1 OCAK | Salı

----------------------------------------+-------+-----------+----------

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı | 1 gün | 23 NİSAN | Çarşamba

----------------------------------------+-------+-----------+----------

Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı | 1 gün | 19 MAYIS |Pazartesi

----------------------------------------+-------+-----------+----------

Zafer Bayramı | 1 gün |30 AĞUSTOS |Cumartesi

----------------------------------------+-------+-----------+----------

Ramazan Bayramı Arefesi |1/2 gün| 29 EYLÜL |Pazartesi

----------------------------------------+-------+-----------+----------

Ramazan Bayramı |1. gün | 30 EYLÜL | Salı

----------------------------------------+-------+-----------+----------

Ramazan Bayramı |2. gün | 1 EKİM | Çarşamba

----------------------------------------+-------+-----------+----------

Ramazan Bayramı |3.gün | 2 EKİM | Pperşembe

----------------------------------------+-------+-----------+----------

Cumhuriyet Bayramı |1. 5 gün | 28 EKİM | Salı

| | 29 EKİM | Çarşamba

----------------------------------------+-------+-----------+----------

Kurban Bayramı Arefesi |1/2 gün| 7 ARALIK | Pazar

----------------------------------------+-------+-----------+----------

Kurban Bayramı |1. gün | 8 ARALIK |Pazartesi

----------------------------------------+-------+-----------+----------

Kurban Bayramı |2. gün | 9 ARALIK | Salı

----------------------------------------+-------+-----------+----------

Kurban Bayramı |3. gün | 10 ARALIK | Çarşamba

----------------------------------------+-------+-----------+----------

Kurban Bayramı |4. gün | 11 ARALIK | Perşembe

11/19/2006

Fotoğraflarım

11/08/2006

Bülent Ecevit

Türkiye'nin siyasi yaşamına tam elli yılını harcamış Bülent Ecevit'te aramızdan ayrıldı.Aynen Süleyman Demirel gibi Türkiye'de yaşayan tam üç kuşağın bir şekilde hayatında var olduğu gibi farklı saflarda olsalarda. Krizleri,ihtilalleri,felaketleri onların yönetiminde olduğu zamanlarda sık yaşadı bu üç kuşak. Dürüst ve erdem sahibi olmayanların egemen olduğu politika dünyamızda aslında bu niteliklerin doğal olması gerekirken,sahip olunduğu için ayrıcalık yarattığı ülkemde değer kazandı Bülent Ecevit ismi. Haklı olarak kazandığı ''Kıbrıs Fatihi'' lakabını son başbakanlık döneminde çizdiği aciz ve yorgun tablo ile yıprattı.Zamanında bırakmasını bilseydi diğerlerinin de yapamadığı gibi veya ikinci adamını yetiştirebilseydi merhum, çok daha büyük katkıları olurdu Türkiye'ye Amerika'nın terörist başını hediye etmesinden başka. Sağlığında hakkında ileri geri konuşanlar şimdi Ecevitçi olup çıkacak bir Türkiye klasiği olarak. Dürüst ve ilkeli bir politikacıydı.Laikliğin ve cumhuriyetin tarafındaydı,Atatürkçüydü. Sanatçıydı bu yüzden ince ruhluydu, kibardı. Bir dönem Türkiye'de insanların çocuklarının adını bile vereceği kadar sevilmişti sonuç olarak. Bazılarımızın dedeleri, babaları yıllarca oylarını ona verdi.Hasta yatağında bile yıllarca peşinden koştuğu ''köykent projesi''için destek istedi başbakandan. Hiç bir zaman şaibeler ile anılmadı.Halkın içinde oldu hep,en büyük mal varlığı kitaplarıydı. Örnek bir kişiliği vardı umarım ülkemde onu örnek alacak politikacılar çıkar... Takalar Takalar geçiyor allı yeşilli Takalar geçiyor dümenleri lazlı Takalar geçiyor en nazlı Yelkenlilerden de güzel Güvenli sularda işsiz dönenen Gezi yelkenlilerinden çok duyarak denizi Takalar geçiyor enginlere Yamalı göğsünü gere gere Takalar geçiyor yükle yürekle Takalar geçiyor emekle dolu Günlük güneşlik kıyılardan kopmuş Denizlerde Anadolu Bülent Ecevit

11/05/2006

Barış Manço-Cem Karaca Düeti

Türk müzik dünyasının iki büyük ustası Barış Manço ve Cem Karaca'nın birlikte söyledikleri '' Uzun İnce Bir Yoldayım '' şarkısı görüntüleri...

10/22/2006

Radikal Sokak Kitapları

Radikal Sokak Kitapları, dünyada "bookcrossing" adıyla tanınan bir hareketin Türkiye'deki temsilcisi. Amaç, kitapları özgürleştirmek, hapsoldukları kütüphanelerden çıkarmak; kentleri, ülkeleri hatta dünyayı gezmelerini böylece çok daha fazla okunmalarını sağlamak. Üstelik bu yolculuğu baştan sona izlemek, kitabı en son nerede, kimin okuduğunu bilmek ve okuyanların fikirlerini de öğrenmek mümkün.

Önce Radikal'in özgür kitaplarının bulunduğu bir mekana gidiyorsunuz. Sevdiğiniz bir kitabı seçiyorsunuz. Okuyorsunuz. Sonra sokakkitaplari.org'a kitabı kaydediyorsunuz. İsterseniz yorum da yazabilirsiniz. Veee son olarak kitabı istediğiniz bir yerde tekrar kullanıma sokuyorsunuz.

Eğer size ait bir kitabı dolaşıma sokmak isterseniz, siteye kaydını yaptırıp, Radikal Sokak Kitapları standlarından birine bırakmanız yeterli.

Ve bu site sayesinde kitap avına da çıkabilirsiniz. İstediğiniz bir kitabın izini sürüp, nerede olduğunu bulabilirsiniz.

Şimdi isterseniz önce siteye ücretsiz üyeliğinizi yaptırın ardından kitaplarınızla birlikte siz de dünyayı dolaşın.

http://www.sokakkitaplari.org/

10/20/2006

Eski bayramlar üzerine klasik bir yazı...

Eskiden ama ne kadar eski olduğunu hatırlayamadığım zamanlarda bayram gazetesi çıkardı memleketimizde. Sanırım gazete emekçilerinin yegane tatil fırsatı olduğu zamanlar olurdu o dönemlerde.

Teknolojinin tasavvur bile edemeyeceğimiz hızda ve şekilde geliştiği zamanımızda artık gazeteler çok daha farklı platformlarda çıkabildiği, yazar ve fotoğrafçıların dünyanın neresinde olursa olsun yazı,haber ve fotoğraflarını merkezlerine iletebildiği günümüzde, artık bayramlarda da gazeteler günlük baskılarına ara vermeden devam ediyorlar.

Bayram gazetelerinin bir özelliği de çeşitli gazetelerinin yazarların birlikte hazırladıkları bir nevi ortaya karışık şeklinde olmasıydı ve bu gazetelerde çıkan yazılar klasik olarak eski bayramları anlatırdı çoğunlukla.

Bende bayrama yaklaştığımız bu günlerde blog siteme klasik bir eski bayramlar yazısı yazmak istedim.

Tabi benim yazacağım en eski bayram yazısı beş-altı yaşlarındayken hatırladığım çeyrek yüzyıllık anılar.. (Çeyrek yüzyıl yazınca daha bir eski görünüyor.)

Bayram demek ''yeni giysiler alınması'' demekti ve bayram olgusuna yüklenen bu anlam bayram ismi konulduğundan beri böyle olmuştu bana göre ve böyle olmaya devam edecekti.

Büyüklerimizin anlattığı gibi ayakkablarımı bayramdan bir gece önce başucuma koymazdım ama bayramın ilk sabahı bayram namazından sonra ailece yapılan kahvaltı akabinde yeni giysilerimi giymek için can atardım işin doğrusu. Bayramların İstanbul'da olduğumuz zamanlara rastladığı dönemlerde bayram demek ''uzun bir yolculuk demekti '' Ankara da yaşayan benim için. Yolculuk gerekçesi de Fındıkzade'den Büyükdere'de oturan babaanneme gitme zorunluluğuydu. O yıllarda ulaşım olarak toplu taşıma aracı kullanan bizler için gerçekten uzun bir yolculuktu Fındıkzade-Büyükdere arası.

Genellikle dönüşlerde babamın omzuna yaslanarak uyuya kaldığımı çok net hatırlarım.Tabi bu arada insan kendisine keşke şimdi babaannem olsaydı da yine o uzun yollara gidip bayramda elini öpseydim diyor.Artık Büyükdere'ye bayramlarda kabrini ziyaret etmeye gidiyoruz dönüş yolunda uyuklamadan.

Bayramın diğer en büyük anlamı da harçlık olayı idi.En tatminkar miktarı anneannem verirdi tabi babamın payınıda unutmamak lazım.Düzenli her bayram harçlık veren bir akraba ve eş dost ekibim vardı.Tabi arasıra hiç beklemediğim kişilerden gelen bonuslar fazlasıyla keyiflendirirken beni, beklenenden az olan harçlık hasılatı durumlarında suratımı astırıverirdi normal olarak.

Sanırım yaşıtlarım ve daha önceki jenerasyona ait her çocuğun bayramlar ile ilgili anıları genelde benimkilerle aynıdır.Ama hani '' milenyum çağı'' dediğimiz ikibinler ile ifade edilen yılların çocukları, bayramları zaman ilerledikçe bizlerin yaşadığı duygular ile hatırlamayacaklar gibi geliyor bana.

Yaşanmış ve yaşanacak tüm bayramlara...

10/18/2006

Örümcek-Adam hidayetemi erdi?

Geçtiğimiz günlerde Diyanet İşleri Başkanlığı çocuklar için bir namaz kitabı çıkardı; fakat bu kitap hiç de rastladığımız türden değil.

Diyanet İşleri Başkanı yaptığı açıklamada şunları söyledi: "Çocuklarımızın ilgisini çekecek bir namaz kitabı düşünüyorduk. Bunun için sevilen bir çizgi kahraman olan Örümcek-Adam'ı kullanma fikri bize uygun geldi. Biliyorsunuz 'Örümcek', mağaranın girişine ağ örerek müşriklerin girmesine engel olduğu için İslam dünyasında ayrı bir yeri vardır."

Kitabın içerdiği temel dini bilgilerin yanı sıra sonuna da bir Örümcek-Adam macerası eklenmiş. Fakat bu çizgi romanda bildiğimiz Örümcek-Adam`la karşılaşacaklarını uman küçükler hayal kırıklığına uğrayacaklar, çünkü burada namazı kaçırmak üzereyken örümcek hisleri zil çalan, suçlularla savaştıktan sonra dini sohbete giden bir Örümcek-Adam profili çizilmiş. Kitabın sonunda Örümcek-Adam`ın kendisine özenen çocuğa söylediği söz ise kitabın genel düşüncesini özetliyor: "En büyük süper kahramanlık kişinin kendi ahiretini kurtarmasıdır."

Kitaba tepkiler büyüyor

Kitaba ilk tepki yurtdışından geldi. Amerika`da öfkeli bir grup Spider-Man fanatiği, Marvel Comics binasının önüne siyah Örümcek-Adam kostümü bıraktıktan sonra kitap aleyhinde sloganlar atmaya başladılar. Bu eylem üzerine bir yetkilinin: "Bu olay paralel evrenlerin yalnızca bir tanesinde geçiyor. Bunların sonsuz sayıda olduğunu göz önüne alındığında bu kadar büyütülmesi anlamsız." açıklamasında bulunması öfkeli kalabalığı sakinleştirmeye yetmedi.

Ülkemizde de İslamcı kesimden bir grup, Örümcek-Adam`ın giydiği kostüm nedeniyle alnının yere temas etmediği için kıldığı namazın kabul olmayacağını savunurken bir kısım da suçlularla sürekli savaşıp yaralanan bir süper kahramanın Şafi mezhebinden olmasının daha uygun olacağını öne sürdü. Dakik gazetesinden bir köşe yazarı ise: "Piyasada tonlarca süper kahraman dururken Örümcek-Adam'ın seçilmesi bütünüyle yanlış. Böyle yaparak bizlere örümcek kafalı diyenlere malzeme çıkarıyorsunuz. Aferin." eleştirisinde bulunmuştu.