7/24/2007

2007 Seçimleri Ertesi

19 Temmuz 2007 Perşembe tarihli, 2007/29 sayılı, 252 no.lu Penguen Dergisi'nde aynı duygularımı çizgileriyle ifade eden karikatürist Metin Üstündağ'a sonsuz saygılarımla...

6/03/2007

Red Bull Air Race 2007 - Haliç

Sıcak bir cumartesi günü...

İstanbul halkı klasik bir kalıp olacak ama akın akın haliç kıyısına doğru gidiyor. Bende bu halkın içinden biri olarak ilerliyorum yarışların gerçekleşeceği bölgeye doğru...

Gerçekten ilgi büyük. Sahilde oturacak yer yok.

Bir kısım insanda tam deniz kıyısında konuşlanmış. Seyyar satıcılar diğer etkinliklerden farklı olmak üzere dürbün satıyorlar. Tabi herkesin elinde digital kameralar, cep telefonları.

Aşağıdaki fotoğraflarımdan anlaşılacağı üzere bende bu gruba dahilim tabi ki.

Meğerse Türk halkı fotoğrafçılık sanatına ne kadar ilgi duyarmış ama telefonlarımız o dönemlerde evlerde kullanılan bir cihaz olduğu için bu ilgi açığa çıkamazmış...

Diğer fotolar için http://www.flickr.com/photos/kayihan/

5/20/2007

2007 Yaz Konserleri

On veya onbeş sene önce aşağıdaki haber yapılsa sanırım bir çok kişi 1 nisan şakası asparagas haberlerinden biri olduğunu düşünerek haberi okuyup gülüp geçerdi. Fakat aşağıda ki haber tamamen gerçek bir haber.

Önceki yıllarda Yunanistan'a, Bulgaristan'a kadar gelip ülkemize uğramayan dünyaca ünlü bir çok isim artık hem festivallere, hem turneler hem de özel konser programlarına bizim ülkemizi de dahil ediyorlar. Bunun ekonomik nedenleri yanında Türk seyircisinin göstermiş olduğu aşırı ilginin de önemli bir sebep olduğu kanısındayım.

Haberde yer alan konser ajandasına baktığımızda seksenli yılların önemli isimleri sırayla ülkemize geliyorlar.Tabi son dönemlerin popüler isimleride bu listeye dahil. Ülkemizdeki müzikseverlerin dileği bu listenin uzayarak ilerki yıllarda da devam etmesi şüphesiz...

Radikal Gazetesi'nden Müjde Yazıcı'nın haberi...

James

tarih: 30 Haziran Cumartesi

mekân: Kilyos Solar Beach, (Radarlive)

Radiohead, Coldplay, Nirvana, The Stone Roses gibi bir çok önemli ismin vaktiyle James konserlerinde ön grup olduklarını söylemek yeterli galiba. 1981'de kurulan James, türünün kült gruplarından. Kaçmaz.

Tool

tarih: 7 Eylül Cuma

mekân: Kuruçeşme Arena

Bu yazın kesinlikle en heyecan verici isimlerinden biri de Tool. 1990 yılında Los Angeles'ta kurulan progresif rock grubu, ilk albümleri 'Opiate'ı 1992'de çıkardı. Sonunda!

Dream Theater

tarih: 29 Haziran Cuma, 21.30

mekân: İstanbul Arena

Progressive müziğin geniş kitlelere yayılmasındaki en önemli pay kuşkusuz Dream Theater'a ait. Türkiye'ye üçüncü kez geliyor.

Michael Bolton

tarih: 3 Temmuz Salı, 22.00

mekân: Sepetçiler Kasrı, (Uluslararası İstanbul Caz Festivali)

1980'lerin romantik popunun en büyük isimleri arasında yer alan Michael Bolton, Frank Sinatra cover'larıyla İstanbul'da olacak.

Daft Punk

tarih: 23 Haziran Cumartesi, 20.00

mekân: Turkcell Kuruçeşme Arena

Daft Punk kritiklere göre tüm zamanların en başarılı elektronik müzik ortaklıklarından biri. Sahne performansları da kaçmaz.

Kelis

tarih: 1 Temmuz Pazar

mekân: Kilyos Solar Beach, (Radarlive)

Kalça sallayan R&B'ciler kontenjanından Kelis, şimdiye kadar Busta Rhymes, P. Diddy, Outkast ve Moby gibi birçok önemli isimle çalıştı. Kelis'ten hem göze hem kulağa hitap edecek bir performans bekliyoruz.

Tori Amos

tarih: 15 Temmuz Pazar

mekân: Parkorman, (Masstival)

Kariyerinin dokuzuncu albümü 'American Doll Posse' daha yeni çıkmışken yeniden İstanbul'a geliyor Tori Amos.

Shakira

tarih: 9 Temmuz Pazartesi, 21.00

mekân: Turkcell Kuruçeşme Arena

Yeni albümü 'Oral Fixation'ı, kendine has dans şovu eşliğinde Kuruçeşme Arena'da Boğaz'a nazır dinlemek isteyenler için.

Gogol Bordello

tarih: 26 Mayıs Cumartesi

mekân: Sabancı Üniversitesi

Geçen yıl Rock'n Coke performansları damağımızda kalmıştı. Sahnede çok uzun kalmamışlardı; yine geleceklerinin sinyallerini almıştık. Yerinde durmayan performanslarıyla yeniden geliyorlar! Hep gelsinler!

Cocorosie

tarih: 1 Temmuz Pazar

mekân: Kilyos Solar Beach, (Radarlive)

Geçen yıl Guns'n Roses konseriyle aynı güne geldiği için bir çok kişinin kaçırdığı Cocorosie, yeniden İstanbul'da. Konser geçen yıl Emek Sineması'ydı, bu kez Kilyos Solar Beach'te kulağımıza fısıldayacaklar.

Evanescence

tarih: 24 Haziran Pazar, 21.00

mekân: Turkcell Kuruçeşme Arena

Amerikan alternatif rock dünyasının Grammy ödüllü topluluğu Evanescence, 2000'li yıllarda kendine iyi bir yer edindi. Bu yıl en kalabalık geçecek konserlerden biri olacağını tahmin ediyoruz.

Joe Satriani

tarih: 14 Temmuz Cumartesi

mekân: İstanbul Arena

Efsane, virtüöz, ustaların ustası Joe Satriani gitarını konuşturmak üzre İstanbul'a geliyor. Efsaneye canlı canlı kulak verin deriz.

Robert Plant

tarih: 4 Temmuz Çarşamba, 21.30

mekân: Harbiye Açıkhava Sahnesi, (Uluslararası İstanbul Caz Festivali)

Led Zeppelin'in sesi Robert Plant, grubun dağılmasından sonra solo çalışmalara ağırlık verdi. 1990'ların başından bu yana Jimmy Page'le çeşitli albümler ve solo çalışmalara imza attı. Konserlerinde Led Zeppelin'in klasiklerine de yer verdiğini hatırlatalım.

Anthony & The Johnsons

Caz Festivali'nin en heyecan verici isimlerinden biri de Antony and the Johnsons. Antony & The Johnsons, son yılların en özgün seslerinden. Kesinlikle kaçırmayın deriz!

tarih: 8 Temmuz Pazar, 20.00 mekân: Şan Tiyatrosu, Surp Agop Vakfı Hastanesi, (İstanbul Caz Festivali)

Beastie Boys

20 milyonun üzerinde albüm satışıyla Tupac Shakur'dan sonra gelmiş geçmiş en büyük satış rakamına sahip olan topluluk, hip hop dünyasında kült kabul ediliyor. Beastie Boys'un sahne şovunu kaçırmayın deriz!

tarih: 17 Haziran Pazar

mekân: Parkorman (Efes Pilsen One Love)

Marilyn Manson

Marilyn Monroe ve Charles Manson gibi Amerikan tarihinin en önemli popüler ve tartışmalı figürlerinin isimlerinden oluşan Marilyn Manson ismi müzisyenin ilerleyen dönemlerde alacağı tavır hakında da ipucu veriyordu. Çarpıcı gotik sahne şovları, 'dark', makyajları ve ayrıksı soundlarıyla büyük beğeni toplayan Marilyn Manson, bu yıl Türkiye'de konser verecek en bomba isimlerden. Kaçırmayın!

tarih: 2 Temmuz Pazartesi

mekân: Solar Beach (Radarlive)

Avril Lavigne

16 yaşındayken plak şirketlerinin dikkatini çekti; şu anda 23 yaşında ve punk rock'ın en tanınan isimlerinden biri.

tarih: 14 Temmuz Cumartesi

mekân: Parkorman (Masstival)

Not etmeniz gereken diğer konserler...

Juliette & The Licks

tarih: 1 Temmuz Pazar

mekân: Kilyos Solar Beach, (Radarlive)

Nouvelle Vague

tarih: 30 Haziran Cumartesi

mekân: Kilyos Solar Beach, (Radarlive)

The Magic Numbers

tarih: 30 Haziran Cumartesi

mekân: Kilyos Solar Beach, (Radarlive)

Cake

tarih: 15 Temmuz Pazar

mekân: Parkorman, (Masstival)

Sum 41

tarih: 14 Temmuz Cumartesi

mekân: Parkorman, (Masstival)

Pain of Salvation

tarih: 14 Temmuz Cumartesi,

mekân: Parkorman, (Masstival)

Dany Brilliant

tarih: 8 Haziran Cuma

mekân: Parkorman

tarih: 9 Haziran Cumartesi

mekân: İzmir Açıkhava

tarih: 11 Haziran Pazartesi

mekân: Bilkent Otel

Buena Vista Social Club presents 'Cachaito Lopez'

tarih: 3 Temmuz Salı, 21.00

mekân: Parkorman

Julio Iglesias

tarih: 13 Temmuz Cuma, 21.30

mekân: İstanbul Arena

Toto Cutugno

tarih: 18 Haziran Pazartesi, 21:30

mekân : İstanbul Arena

Bob Geldof

tarih : 21 Haziran Perşembe, 21:30

mekân : İstanbul Arena

Jose Carreras

tarih : 01 Haziran Cuma, 21:30

mekân : İstanbul Arena

Duke Ellington Orchestra

tarih : 20 Haziran Çarşamba, 21:30

mekân : İstanbul Arena

Chaka Khan

tarih : 19 Temmuz Perşembe, 21:30

mekân : İstanbul Arena

Natalie Cole

tarih : 12 Temmuz Perşembe, 21:30

mekân : İstanbul Arena

Isaac Hayes

tarih: 30 Temmuz Pazartesi, 21:30

mekân : İstanbul Arena

Kool and The Gang

tarih : 31 Temmuz Salı, 21:30

mekân : İstanbul Arena

Underworld

tarih: 15 Haziran Cuma, 23.00

mekân: Parkorman

(Efes Pilsen One Love) Paul Young

tarih : 10 Ağustos Cuma, 21.00

mekân : Parkorman

(Efes Pilsen One Love) Arielle Dombasle

tarih : 24 Haziran Pazar, 21.00 mekân : Parkorman

Bryan Ferry

tarih: 5 Temmuz Perşembe, 21.00

mekân: Harbiye Açıkhava Sahnesi, (Uluslararası İstanbul Caz Festivali)

Blonde Redhead

tarih: 3 Temmuz Salı, 21.30

mekân: İstanbul Modern, Heykel Bahçesi, (İstanbul Caz Festivali)

4/29/2007

29 Nisan 2007 Cumhuriyet Mitingi

14 Nisan 2007 Tandoğan Meydanı Mitingi'nden sonra bugün de İstanbul'da binlerce insan cumhuriyete olan bağlılıklarını bir bayram coşkusuyla tüm dünyaya ve iktidardakilere bir kere daha gösterdiler. Binlerce cumhuriyet sevdalısı laik cumhuriyete sahip çıktı.

Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı!

İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Ankara, 20 Ekim 1927

4/23/2007

Akşamüstü İstanbul

photo by Kayihan

23 Nisan ve Google

http://googlebizelogoyapsana.com/ sitesinin çabaları sonuçlandı ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda dünyanın bir numaralı internet arama motoru Google, 23 Nisan günü logosunda '' bize özel bir günde bize özel bir logo'' ile çıktı internet kullanıcılarının karşısına. Emeği geçen herkese teşekkürler....

Polonezköy

Tatil ve hafta sonlarında İstanbul'un kalabalık ve trafik eziyetinden kurtulup, keyifli bir gün geçirilebilecek mekanlar listesinin başında Polonezköy gelir. Bilindiği üzere Türkiye'deki Polonyalıların yaşadığı yer olan Polonezköy, şehir karmaşası ve griliği içindeki İstanbul'da yeşil bir nefes alma molası..

Kaan Korkmaz

Kaan, çok sevgili arkadaşlarım Esra ve Erk Korkmaz çiftinin biricik oğulları. 10.Mart.2007 tarihinde aramıza katıldı. Ayrıca kendisi benim gibi bir balık burcu. Kaan bebeğe , bir ömür boyu mutluluk ve sağlık dolu bir hayat diliyorum.

3/25/2007

Türk Milli Takımımızdan Tarihi Zafer

24.Mart.2007 tarihine rastlayan 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası Grup Eleme maçı , tarihleri boyunca karşı karşıya gelen iki ülkeyi bir kere daha karşı karşıya getiriyordu.Tarihin cilvesi midir bilinmez fakat 24.Mart tarihi Yunanistan'nın Kurtuluş Günü'nden bir gün önceydi yani Osmanlı'dan bağımsızlıklarını kazandıkları Cumhuriyet Bayramı'na rastalayan günün öncesi.

Onlar için önemli bu tarih, maçın 1782-1827 yılları arasında yaşamış Osmanlıya karşı başkaldırının önderi olmuş komutan Georgios Karaiskasis'nin adını taşıyan stadta oynananma tercihi ile ortama daha bir gerginlik katıyordu ve doğal olarak son Avrupa Şampiyonu'nu motive eden bu seçim, maçtan önceki otoritelerin tahminleriyle de birleşince kesin galibiyet bekliyordu Yunan halkı...

Bütün bu ortama rağmen Yunan Medyası'nın büyük bölümü oldukça sağduyulu yaklaşıyor hatta Milli Takımımızı Türkçe ''Hoşgeldiniz''gazete başlıklarıyla karşılıyorlardı.

Yukardaki fotoğrafta bu dostluk mesajlarının adresine ulaştığını gösteriyordu.Ege'nin iki yakasını paylaşan iki halk benzer kültür, alışkanlık ve karaktersitik özellikleriyle zaten dostlardı ve dost olarak kalacaklardı...

Beklenmedik bir golle oyunun daha hemen başında yenik duruma düşen Milli Takımımız attığı dört golle tarihi geceye adını yazdırıyordu.Futbolcularımızın yaşadıkları sevinç ve Yunanlı futbolcuların üzüntüsünü yukardaki kareler çok net anlatıyor.

Merak edilen konu ise Türk Mili Takımı'na ceza vermek konusunda oldukça cömert olan UEFA Yunan Milli Takımı'na da aynı hassasiyeti gösterecek mi ?

Sağ tarafta açılan bayrağa dikkat çekmek istiyorum. Bayrağın üzerine Kıbrıs haritası eklenmiş.Enosis hayallerinin bir uzantısı gibi.Umarım bu görüş bir grup fanatik Yunanlıya aittir.Yoksa söylenen dostluk şarkıları havaya uçup atmosferde yok olabilir.

İşte gecenin en güzel karesi.Yunalı taraftarlar milli takımımızı ezici galibiyeti sonrası alkışlıyor.

İstiklal Marşı'mız sırasında ıslıklayanlar bu davranışlarının kendilerine bir fayda sağlamadığını anlamış olmalılar...

Fotoğraflar Milliyet Gazetesi'nden alıntıdır.

3/23/2007

Madem satacaktık, neden aldık?

Yılların deneyimli ekonomi yazarı Güngör Uras bugünkü köşesinde tam anlamıyla benim düşüncelerimi yansıtmış.Yazısı şöyle;

''Osmanlı döneminde bankalar yabancılarındı. Sigorta şirketleri yabancılarındı. Fabrikalar yabancılarındı. İstanbul'daki suları (Terkos suyunu) yabancılar satıyor, İstanbul'daki tramvayı yabancılar işletiyor, elektriği, havagazını yabancılar üretiyor ve dağıtıyordu.

Derken efendim, Osmanlı battı. Cumhuriyet kuruldu. Cumhuriyet kurulunca biz bankaları, sigorta şirketlerini, fabrikaları yabancılardan satın almaya çalıştık. Sular idaresini, tramvayları biz işletmeye, elektriği, havagazını biz üreterek dağıtmaya başladık.

Sadece o kadar mı? Daha da ileri gittik. Yabancılardan aldıklarımızın yanına kendimiz bankalar, sigorta şirketleri, fabrikalar kurduk.

Ama bütün bunlar kolay olmadı. Önce bu işlerin nasıl yapılacağını bilmiyorduk. Sonra paramız yoktu. O nedenle kurarken de işletirken de hatalar yaptık. Kurarken de işletirken de maliyetlerimiz "tavanlarda dolandı"... Ama bu millet "Pahalı olsun da benin olsun... Pahalı faturayı ödeye ödeye nasıl olsa bir gün bu işleri öğreniriz" diyerek sabır gösterdi. Fedakârlık etti.

Neden aldık?

Devletin kurulan bankalara, sigorta şirketlerine, fabrikalara yaptığı yardımın faturasını millet paylaştı. Bankaların, sigorta şirketlerinin, fabrikaların pahalı mallarını ve hizmetlerini millet satın alarak bunların ayakta kalmasını, gelişmesini, büyümesini sağladı.

Tekrarda yarar var, bütün bunlar kolay olmadı. Ucuz olmadı. Derken efendim, geldik bugünlere... Bugünün şartları ne Osmanlı'nın son yıllarının ne de cumhuriyetin ilk yıllarının şartlarına benziyor... Tamam... Şartlar benzemiyor ama, bizim büyük fedakârlıklarla ortaya çıkardığımız, büyüttüğümüz bankalarımız, sigorta şirketlerimiz, fabrikalarımız elden gidiyor.

Yabancılar geliyor, banka, sigorta şirketi, fabrika ne varsa alıyor. Tamam... Alıp götürmüyorlar ama, mülkiyet Türklerden yabancılara geçiyor. Elektrik, gaz, telefon şirketlerini yabancılar alıyor. Yakında paralı yolları yabancılar işletecek. Lütfen beni hemen "yabancı sermaye düşmanı, özelleştirme karşıtı" ilan etmeyiniz. Lütfen bana anlatınız:

Mademki biz gene yabancılara satacaktık... Bunları yabancılardan almak için neden o kadar fedakârlığa katlandık?

Neden satıyoruz?

Acaba, cumhuriyeti kuranlar, cumhuriyetin ilk yıllarında bankacılığı, sigortacılığı, sanayiyi, ulaştırmayı, haberleşmeyi geliştirmek için çaba ve para harcayanlar gereksiz işler mi yaptı? Yabancıların bankaları sigorta şirketlerini, fabrikaları, arsaları satın alırken ödedikleri paraların büyüklüğü, telefonun, elektriğin, otoyolların işletme hakkı için ödedikleri ve ödeyecekleri paraların büyüklüğü "sağlıklı düşünmeyi" perdeliyor. "Ohh... Ohh... Paralar geliyor" diye sevinen çok kişi neyin ne olduğunu anlayamıyor. Halbuki üzerinde durulması gereken 2 nokta var: (1) Bankaların, sigorta şirketlerinin fabrikaların yabancılara satışından gelen paralarla bir yenilerini kurmuyoruz. Kuramıyoruz. (2) Yabancılar bunları iş olsun diye değil, kazanmak için satın alıyor. Bunlar kazanınca, yabancılar kazandıkları parayı (tabii hakları olarak) yurtdışına çıkaracak. Döviz olarak çıkaracak.

Tekrarda yarar var: Yabancı sermayeye ve özelleştirmeye evet... Ama hesabını kitabını iyi yapmak şartıyla.''

3/09/2007

KADIN

KİMİ DER Kİ KADIN,

UZUN KIŞ GECELERİNDE YATMAK İÇİNDİR.

KİMİ DER Kİ KADIN,

YEŞİL HARMAN YERİNDE

DOKUZ ZİLLİ KÖÇEK GİBİ OYNATMAK İÇİNDİR

KİMİ DER Kİ AYALIMDIR,

BOYNUMDA TAŞIDIĞIM VEBALIMDIR

KİMİ DER Kİ HAMUR YOĞURAN

KİMİ DER Kİ ÇOCUK DOĞURAN

NE O, NE BU, NE KÖÇEK, NE AYAL, NE VEBAL

O BENİM KOLLARIM, BACAKLARIM, BAŞIMDIR

YAVRUM, ANNEM, KARIM, KIZKARDEŞİM

HAYAT ARKADAŞIMDIR...

Nazım Hikmet

2/20/2007

Ortaokul Yıllığımdan 1987 Senesi

Sınıfımızın renkli simalarından olan Kayıhan öğretmenler arasındaki ününü hersene korumayı başarır.

En büyük özelliği süper esprileri ve florasan renli havlu çoraplarıdır.Hazırlığın başında bir gazaba uğrayarak adı Lütfi olarak kalmıştır, ama hersene isminin Kayıhan olduğunu her öğretmene büyük bir sabırla anlatır.

Kayıhan'nın dört senedir okul kurallarına uyma azmi yavaş yavaş sonuç vermeye başlamıştır.Sorulan bir soruya sınıf ''evet'' diyorsa ''hayır'' diyen ses Kayıhan'ındır.Kayıhan arkadaşımız derslerdeki aktifliğini teneffüslerde de göstererek sınıf korosuna katılmayı adet edinmiştir.

Tüm bu özelliklerinden başka canayakın ve neşeli arkadaşımızı Lise'ye uğurlarken hayatboyu başarılar dileriz.

Rami de Ekmek Arası Patates

İstanbul da bir semt Rami... Eyüp'ün üst tarafı, Bayrampaşa ve Gaziosmanpaşa'nın alt tarafı .

Bu şehirde yaşayıp da yolunuzun düşmeyeceği onlarca yerleşkeden biri . Çoğu Osmanlılar zamananında semte yerleştirilmiş göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı bir yer.

Fakat yetmişli yıllardan sonra iyice artan köyden kente göç olgusunun sonucu olarak alt gelir tabakasının kümeleştiği yerleşim alanlarına tipik bir örnek olmuş Rami.

Bunların yanına birde İstanbul'da son on senede hakimiyeti ele geçiren belediyecilik anlayışını da ekledik mi ikibinli yılların klasik bir İstanbul manzarası sonuç olarak.

Tipik bir esnaf lokantasındayım öğlen yemeği için. Aslında dükkanın önüne koyduğu ''Menü Tabelası'' ile biraz modern bir hava yakalanmaya çalışılmış. Telefonla siparişte alınıyor hatta menüde hindi etli yemek bile var. Altışar kişilik masalar dizilmiş ard arda.Eğer tek başınıza yemeğe gittiyseniz mutlaka tanımadığınız insanlar ile yemek zorundasınız.En azından selamlaşıp,afiyet olsun demek kültürüne zorlayan, sosyalleştiren bir durum belki de milyonlar içinde yanlızlıkları yaşadığımız metropollerde.

Hemen yüz metre arkasında Rami Lisesi var ve okuldan çıkan acıkmış sabahcı öğrencilerin veya okula giden acıkmış öğlenci öğrencilerin karın doyurabilecekleri iki seçenekten biri marketler dışında. İki adet döner çubugu asılı bir et diğeri de tavuk.

Çocuklar bir karmaşa içinde ekmek arası dönerlerini almak gayretinde.Bu sırada dışarı servis yapılan ufak camın icinden küçük bir kafa beliriyor.

Dönerci ustasına '' Ekmek arası patates istiyorum.Ama bol ketçaplı olsun.''

Adama çok farklı bir istek gelmiyor. ''Arasına döner koymayım mı ?''.Çocuk kulaklarımla duymaktan üzüntü duyduğum şu sözleri söylüyor.''O kadar param yok''

Dönerci pek umursamadan ekmeğin arasına kızarmış patatesleri yerleştiriyor ve bol ketçap sıkarak, paketleyip çocuğa uzatıyor.Çocuk paketini özenle çantasına yerleştirip yoluna devam ediyor.

Muhtemelen onlarca defa yaşanan durumlardan bir tanesi benimde şahit olduğum.

İstanbul gibi milyonların yaşadığı bu şehirde milyonlarca da farklı hayatın varlığını hissetmeme neden olan olaylardan bir tanesiydi ekmek arası patates sadece.

2/15/2007

Batu Gürleyen

Paulina-Tolga Gürleyen çiftinin biricik oğulları Batu Gürleyen'nin blog sitesi...

http://batugurleyen.blogcu.com/

İşte size Batu;

Herkese Merhaba,

31 Ekim 2005 tarihinde dünyaya geldiğimde Gürleyen ailesinin ilk torunu olarak ne kadar da mutlu bir gündü. O güne ait resmimi görünce ne kadar da küçükmüşüm diyorum artık...

Şimdilerde 16 ayı devirmek üzereyim bir o resme bakın bir de şimdiye, hem artık ben yürüyorum biliyor musunuz. Yarım yamalak iki dile ait bir karışımla konuşmaya çalışıyorum.

Anneannem hergün bütün gücüyle bana bakıyor, babam bu aralar nedense daha çok evde, şaşırıyorum onunla bu kadar sık karşılaşmama.

Annem her zamanki gibi akşamları bana bıcıbıcı yaptırıyor, günün en eğlenceli kısmı o. Kendimi yıkamaya çalışıyorum bu sıralar. Ayaklarımı tek tek anneme veriyorum süngerle tertemiz etsin diye.

Sonrasında süt ısıtıyoruz anneyle ve içip tumba yatak..

Topla oynamayı seviyorum, arada dengemi kaybedip düşünce canımı yaktığım zamanlar da oluyor ama çocuğuz düşe düşe büyüyeceğiz öyle değil mi?

Bugün önce herkesle artık temasa geçebildiğimi sizlere ilan etmek adına merhaba demek için açılış yazımı babama yazdırttım, en yakın zamanda sıksık haberleşmeye başlayacağız inşallah.

Bu arada ilk kez duysamda özel bir gün olduğu söylendiğinden herkesin sevgililer gününü kutlarım.

Şimdilik hoşçakalın...

1/31/2007

Ünlü Türk Şahsiyetlerinden Akıl Dolu Sözler

*Muhabir : Cumhurbaşkanı adayınız kim?

Deniz Akkaya : İsmail Cem Boyner

*Çarkıfelekde Ajda Pekkan harf söylüyor:

Zonguldağın zoo su

*Tülin Şahin (Sivaslı Cindy):

Aşık Veysel'den sonra Sivas'ın yetiştirdiği en önemli değerlerden biriyim..

*Show haber bülteninde Reha Muhtar:

Alanda 10 bin kişiden fazla,tam 6 bin kişilik bir kalabalık var sayın seyirciler

*Şenol Güneş:

Eskiden yaylaya gidiyorduk, şimdi Laila`ya gidiliyor.

*Nükhet Duru:Ses bedende en geç yaşlanan organdır.

1/30/2007

Arjantin Barajı

2002 Yılı Dünya Kupası

Brezilya Milli Takımı'nın Alman Milli Takımı'nı finalde 2-0 yenerek beşinci şampiyonluğuna ulaştığı,Milli Takımımızın Dünya üçüncüsü ve 8 golle Ronaldo'nun gol kralı olduğu kupa da Arjantin Milli Takımı'nın frikik vuruşunda baraj kurarken verdikleri poz 2002 yılının akılda kalan kareleri arasında yerini aldı.

kaynak:Hayatım Futbol

1/24/2007

Türk Tarihi'nde Talihsiz 24 Ocaklar

Türkiye tarihinde önemli yer tutan trajedilerin birçoğunda 24 Ocak tarihi öne çıkıyor.

Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okan, gazeteci Uğur Mumcu, tiyatrocu Mümtaz Sevinç 24 Ocak'ta hayatlarını kaybetti.

Bugün de Türk siyasetine damgasını vuran isimlerden biri olan İsmail Cem, kansere yenik düştü.

İşte 24 Ocak'ta gündemi değiştiren trajik olaylar:

• Gazeteci ve yazar Uğur Mumcu, otomobiline yerleştirilen bombanın patlaması sonucu katledildi. (1993)

• Diyarbakır'ın sevilen Emniyet Müdürü Gaffar Okan uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi. Hizbullah operasyonları ile dikkat çeken ve Hizbullah'ın ölüm listesinde birinci sırada yer alan Okan, Uğur Mumcu'nun bombalı saldırıda öldürülüşünün 8. yılında öldürüldü. (2001)

• Dışişleri eski Bakanlarından İsmail Cem, akciğer kanseri tedavisi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. (2007)

• Tiyatro ve sinema oyunculuğunun yanı sıra dublaj sanatçısı olan Mümtaz Sevinç, Üsküdar’daki evinde kız arkadaşı Banu Baldır tarafından bıçakla öldürüldü. (2006)

• Türkiye'nin ilk haberleşme uydusu TÜRKSAT-1, fırlatıldıktan 12 dakika 12 saniye sonra okyanusa düştü. (1994)

• Yassıada duruşmalarında Başsavcı Altay Ömer Egesel, Adnan Menderes'in idamını istedi. (1961)

• Zonguldak'ta, Ereğli Kömür İşletmelerine bağlı Gelik ocağındaki grizu patlamasında 52 madenci öldü, 19 madenci yaralandı. (1955)

• İstanbul Küçükyalı'da Neşe Sineması çöktü; 37 kişi öldü, çok sayıda kişi yaralandı. (1959)

Sakıncalı Piyade'nin Ardından 14 sene...

Uğur Mumcu'nun aramızdan ayrılışının 14.senesi bugün. Gelinen nokta fazla yorum yapmayı gerektirmiyor. Sadece, insanlarımıza yaşarken değilde öldükten sonra daha fazla değer verildiğini görmek gerçekten üzüntü veriyor bana.

Gazeteciler,yazarlar, fikir adamları aramızdan ayrıldıktan sonra daha çok okunup,tartışılıyorlar. Bununların yanında söyledikleri sözler fındık kabuğunu doldurmayanlar yazılı ve görsel basında baştacı edilyorlar sırf bağlantıları dolayısıyla. Dileğim herkes hak ettiği davranışları hayattayken görür.

Ankara' nın taşına bak

Gözlerimin yaşına bak

Uyan uyan Gazi Kemal

Şu feleğin işine bak

Binlerce insan Ankara'nın karlı ve buz gibi bir gününde hep bir ağızdan söylemişlerdi bu şarkıyı...

ve de bunu...

Şu sılanın ufak tefek yolları

Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri

Tepeden tırnağa şiir gülleri

Yiğidim aslanım burda yatıyor.

Uğur Mumcu'nun anısına...

1/23/2007

Günün Sözü

"Neler yapmadık şu vatan için! Kimimiz öldük; Kimimiz nutuk söyledik. . . "

Orhan Veli Kanık

1/19/2007

Atatürk ve 19 Sayısı , Nutuk'un Gizli Şifresi

Beyin cerrahı Dr.Muammer Yüksel ile biyofizik uzmanı Dr.Erhan Kızıltan,bir bilimsel araştırma için bir araya gelip çalişmaya başlar.Bu araştırma için gerekli olan bilgisayar programını Dr.Erhan Kızıltan yazar.
Programın çalışıp çalışmadığını denemek için o sırada bilgisayarda tam metni hazir olarak bulunan Atatürk'ün 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında CHP kongresinde okuduğu Büyük Nutuk'unu programa koyarlar.Bir süre sonra, program Nutuk'un içinde her kelimenin kaçar kez tekrarlandıgını ortaya çıkarır.
İki bilim adamı, ilk olarak Nutuk'da 19'ar kez tekrarlanan kelimeleri ilk kullanım >sıralarına göre bir araya getirerek bir metin ortaya çikarırlar.19 rakamı Atatürk'ün hayatında önemli bir yer tutmaktadır.
ÇÜNKÜ;
*Atatürk,19.yüzyılın bitmesine 19 yil kala 1881 de doğdu.1881 19'un 99 katı.
*1881, Rumi takvime göre 1297'ye denk gelir.1+2+9+7:19
*Selanik'de doğdu.Selanik sözcüğünün ''ebced'' (Arapça'da her harfin sayısal bir değeri oldugunu belirten hesap) hesabıyla değeri 171' dir.171 19'un 9 katıdır.
*Nüfüs kütüğünde sıra numarası 19'dur.
*Nüfus Cüzdanı numarası 999814'tü.Bu sayı 19'un 52 bin 621,789 katı.
*İstanbul Harp Okulu'na 1900'de kayıt oldu.1900 19'un 100 katıdır.Bu sırada yaşı 19'du.
*Harp Akademi'sine 57.inci devre olarak girmişdir.57 19'un 3 katı.
*Atatürk Harp Okulunu 20'nci olarak bitirdi.Subaylardan birisi yabanciydi.Bunedenle mezun olan 19'uncu subay oldu.
*Yüzbaşı olarak orduya katılış sırası 38'di.19'un iki katı.
*Çanakkale Savasları'nın zaferle sonuçlanmasında büyük rol oynayan 19.uncu tümeni kurdu.
*19 Mayıs 1915' de albay oldu.
*Komutanı olduğu alayin numarasıda 38' di.19'un 2 katı.
*Komutanı olduğu bir başka alayın numarası 57'ydi.19'un 3 katı.
*19 Mart 1916'da tuğgeneral oldu.
*19 Aralık 1904'de Yıldız Sarayı'na çağrıldı.
*19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkarak Kurtuluş Savaşını başlattı.O zaman 38 yaşındaydı.Yani 19'un 2 katı. *Atatürk'ü Samsun'a götüren Bandirma vapurunun 19 yolcusu vardı.
*Samsun'da 19 gün kaldı.
*4 Temmuz 1919'da Erzurum'a gitti.19 gün sonra 23 Temmuz'da Erzurum Kongre'sini topladı.
*4 Eylül 1919 Sivas Kongresi'nden 114 gün sonra 27 Aralık 1919'da Ankara'ya gitti.114 19'un 6 katı.
*Mili Mücadele'ye başlanması için komutanlariyla yaptiği konuşmanın tarihi 19 Kasim 1919'du.
*TBMM'nin kurulmasina 19 Mart 1920'de karar verdi.
*19 Eylül 1921'de mareşallik ve gazilik ünvanı aldı.
*Gençliğe Hitabe'de 19 cümle vardır.
*Mustafa Kemal Atatürk adında 19 harf var.
*Atatürk'ün Latife Hanım ile olan evliliği 912 gün sürdü.912 19'un 48 katı.
*10 Kasim 1938'de öldü.1938 19'un 102 katıdır.
*57 yil yaşadı.19'un 3 katıdır. Yaşamının ilk 19 yılında askerliğe hazırlandı.Ikinci 19 yılında asker olarak hizmet verdi.Üçüncü 19 yılında ise ülkenin kurtarıcısı ve devlet başkanı olarak görev yaptı.
*Öldüğünde yatağının altında bulunan otomatik silahta 19 mermi vardı.
*Cenaze namazı 19 Kasim 1938'de Dolmbahçe Camii'nde kılındı.
*Atatürk'ün ölümü üzerine silah arkadaşı İsmet İnönü'nün Türk Milletine yazdığı beyanname 19 cümledir.
*Cenazesinde çalınan Chopin'in cenaze marşının numarası 19'dur.Bu marşta 19 nota vardır.
*Miras olarak 19.000 lira birakmıştır.Yani 19'un 1000 katı.
*''Ne mutlu Türküm Diyene'' cümlesi 19 harfdir.
*''Istikbal Göklerdedir'' cümlesi de 19 harfdir.
*İstanbul Akaretler'de kaldığı evin numarası 19'dur.
İşte bu nedenle,NUTUK'da 19'ar kez tekrarlanan kelimelerden bir metin oluşturan Dr.Muammer Yüksel ile Dr.Erhan Kiziltan,Osmanlıca sözcükleri günümüz Türkçe'sine çevirir bazi eksik cümleleri,anlamını bozmayacak şekilde tamamlar.Sonuçta ortaya şu şaşırtıcı metin çıkar.
''TÜM SEÇKİN TEMSİLCİLER MİLLETE HİZMET ETMEK YERİNE GÖREVLERİNİ YERİNE GETİRMEMEKTEDİRLER. BUNLARIN KANUNLARA BİLFİİL UYMALARI GEREKTİĞİNİ BELİRTİNİZ.
ŞUNU SÖYLEYİNİZ:
YAKIN ZAMANA KADAR MEVCUT FAALİYETLERİ BAŞKA GÖZLE GÖRMEYE ÇABALAYANLAR ARTIK DURUMUN FARKINA VARMIŞLARDIR.KUMANDANLARIN (ASKERLER VE YÖNETİCİLER) HİZMET ETMELERİNE SİZ ENGEL OLUYORSUNUZ.OLAYLARI TAM OLARAK DÜŞÜNEN HER KİŞİ BUNUN NEDENİNİN HÜKÜMET OLDUĞUNU GÖRÜR.TÜM BAŞKANLIK SİSTEMİ BİZCE SUİSTİMAL EDİLMEKTEDİR.TOPLANACAK TARAFLAR SAYICA AZ OLSA BİLE AZAMİ SAYIDAKİ DÜŞMANIN KARŞISINDA DURMALIDIR.BU ÇAGRIYI YAPMASI GEREKEN YÜZBAŞILARDIR. BÜYÜK ŞEREFLİ CEPHE DÜŞÜNÜLMELİDİR.
Bu metin 2 bilim adamını çok şaşırtır.Çünkü günümüz Türkiye'si ile ilgili ipuçlari vermektedir.Bir başka deyişle Atatürk,100 yıl önceden Türkiye'de olup bitecekleri görmüş gibidir.Dr.Muammer Yüksel ve Dr.Erhan Kızıltan araştırmaları sırasında 19'ar kez tekrarlanan sözcükler de bulur.Bu sözcüklerle oluşturdakları metin ise,Türkiye'deki bölücülük hareketinin ne aşamaya geldiğini 100 yıl önceden gösterir gibidir.
''MAKSADIN ANLAŞILIYORDU.TARİHİ VİLAYETİN AHALİSİNİ BÖLÜP DİYARBAKIR KÜRT DEVLETİNİN KURULMASINA YOL AÇMAK. MEMLEKETİN İÇİNDE BULUNDUĞU DURUM KESİNLİKLE BİRİSİNİN DURUMA MÜDAHALE ETMESİNİ GEREKTİRECEKTİR. İÇİNDE BULUNULAN SOMUTSUZ KOŞULLAR GEREĞİNCE BAĞIMSIZ GRUPLAR HAREKETE GEÇECEKTİR.YİRMİ VAKİT SONRASINDA BU DEĞERLENDİRMEYİ KİM YAPACAK VE EYLEME GEÇECEKTİR.
Bu metinde yer alan ''YİRMI VAKİT'' ifadesini ilgi çekici bulan iki bilim adami bir arastirma yapar.Vardıkları sonuç şaşırtıcıdır.Güneydoğu'da bir Kürt devleti kurmak için yola çıkan Abdullah Öcalan PKK'yı 1978'de kurmuştur.Öcalan 1999'da yakalanmıştır.Bir başka deyişle eylemlere başladığı yil ile yakalandığı yıl arasında 21 sene vardır.Bu da Atatürk'ün ''YİRMİ VAKİT'' deyimine uygun bir zamandır.İki bilim adamının yorumuna göre,bu 20 vakit dolmuştur.Ve ülkenin bölünmesini engellemek için eyleme geçilmesi zamanı gelmiştir.Nutuk'u iki bölüm halinde kitaplaştırıldığını göze alan Dr.Muammer Yüksel ile Dr.Erhan Kızıltan,kitabın 'belgeler' bölümünde de 19'ar kez geçen sözcükleri arayıp bulur ve yeni bir metin ortaya çıkarır.
''DÜŞÜNDÜKLERİNİ AÇIKÇA SÖYLEYEN PEK ÇOK KİŞİNİN ORTAK FİKRİ;HÜKÜMETİN BUGÜN DÜNYAYA YAKIN DURMASININ ASIL NEDENİNİN SEÇİMLE KENDİLERİNE VERİLEN GÜCÜ KULLANARAK SİSTEME RESMEN AYKIRI FİKİRLERİ UYGULAMAYA ÇALIŞMASIDIR.GERÇEKYÜZÜ BELLİ OLMAYAN AZINLIKTA OLAN YÖNETİM MERKEZİ, GERÇEK YÖNETİMİN,ANKARA'NIN DİKKATİNİ ÇEKMEK ZORUNDADIR.RÜŞVETCİ VALİLERİN (YÖNETİCİLER) CUMHURİYET İLKELERİ YERİNE KENDİ ÇIKARLARINA YÖNELMELERİ MÜDAHALEYİ GEREKTİRİR.''
Dr.Muammer Yüksel ile Dr.Erhan Kızıltan bu son metni günümüz Türkiye'sini anlattığını düşünüyor.İki bilim adamı bu çalışmayı kitap haline getirdi.'Neden Kitap'tan çikan ve ''NUTUK'DAKİ GİZLİ HİTABE'' adını taşıyan kitabın önümüzdeki günlerde epey tartışma yaratacağı ortada.Çünkü kitapta Atatürk'ün Gençliğe Hitabe'sinin hangi anlama geldiği ve hitabedeki uyarıların hangi zaman diliminde geçerli olacağı da yine 19 formülü ile açıklanıyor.
Sonuç olarak;
ZAMANININ İLERİSİNDEKİ ADAM OLARAK NİTELENEN ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN 100 YIL ÖNCE YAZDIĞI NUTUK,GÜNÜMÜZ TÜRKİYE'SİNİN İÇİNDE BULUNDUĞU DURUMU ÇOK NET OLARAK ORTAYA KOYUYOR.

1/05/2007

Müzisyen Olacak Çocuk -Yusuf Arda Özgür (20 aylık)

Necati'den Fıkralar

İş adamı tıraş olurken bir yandan da berberiyle sohbet etmektedir. Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal bir çocuk görürler. Berber, iş adamının kulağına fısıldar;

-"Bu çocuk var ya,dünyanın en aptal çocuklarından biridir! Bak; dikkat et şimdi..." Berber çocuğa seslenir:

-"Ali, buraya gel!". Bunun üzerine çocuk sakince dükkana girer ve yüzündeki aptalca sırıtmayla berberi selamlar. Berber işadamının kulağına sessizce, "bak şimdi" diye fısıldar ve bir elinde beş yüz bin, diğer elinde beş milyonluk bir banknot olduğu halde çocuğa sorar:

-"Hangisini istiyorsan alabilirsin?" Çocuk dalgın dalgın bir beş yüz bine bir de beş milyona bakar ve sonunda beş yüz binlik banknotu hızlıca çekerek berberin elinden alır. Berber işadamına döner ve gülerek:

-"Gördün mü? Sana söylemiştim." der.Tıraş bitince işadamı sokağa çıkar ve az ileride kendi kendine oynayan Ali'yi görür. Yanına giderek, neden beş milyonluk değil de, beş yüz binlik banknotu aldığını sorar.Çocuk hiç de aptalca olmayan bir sırıtmayla yanıt verir :

-Eğer beş milyonluğu alırsam oyun biter!"

1/04/2007

2007 madem bayram olarak başladı bu yılın her günü de bayram gibi geçsin...

12/06/2006

İlk Adımı Atmak

Her zaman ilk adımı atmak zordur.

Her başlangıcın zor olduğu gibi.

Hayat denen macera filmini başa sarınca ilk olarak gözümün önünde canlanan ilk varlık annemdir doğal olarak.

Daha sonra adı üstünde ilkokul.

Biraz filmi hızlı sarıp ilk üniversitedeki günüm.

Tek başına hiç bilmediğin bir ortama evinden çıkıp acemice dalış ve bir süre etrafa bakındıktan sonra geçen zamanın da yardımıyla kuzuluktan kurtluğa geçiş…

Ve işte en zor dönem üniversite biter ve ilk iş başvuruları başlamalıdır.

Etraftan özgeçmiş örnekleri bulunur.Çok fazla da yazacak bir şey yoktur aslında sadece dış görünüşü süslü içeriği epey boş özgeçmişlere.

O tarihlerde daha ne internet yaygındır ne de internetteki kariyer siteleri ..

Her Pazar insan kaynakları gazeteleri heyecanla beklenir.Uygun olabilenlere fakslar gönderilir hatta posta,elden teslim gibi şu dönemde çokta fazla kullanılmayan yöntemler.

Tabi bu arada referans araştırma çalışmaları başlar ,bu süreç her dönem için hiç değişmez değişmeyecektir.Referansı olanlar sadece referans sürecini yaşar hatta gereken kişiye ulaşılır ve akabinde göreve başlanır.Bu gruptakilere şanslı doğanlar deriz….

Başvurular ardı ardına gönderilir ilgili posta kutularına ve ümitsiz bir razı oluş başlar süreç uzadıkça…

Bununla beraber yıllarca mücadele ettiğimiz sınav sinsilesi üniversiteyi bitirsek bile bizi bırakmamıştır.Sanırım bu durum Türk gençliğinin kaderidir.

Ve ilk sınava girilir.Üniversite sınavından daha önemlidir çünkü kaybederseniz hayattada kaybetmeye başlayabileceğiniz günler yakın gibi gelir insana halbuki ilk sınavı kaybedersiniz iki,üç,dört ve diğerleri…

Bir süre sonra sınavlardan umut kesilir ve diğer yöntemlere başvurulur (bknz.referans).

Neyse ki bende böyle bir durum olmadı.Askerliğim dönüşü girdiğim iki sınavı sırayla kazandım ve iki seçenek içinden bana göre doğru olanı seçmek göreviyle baş başa kaldım.

Yıllar sonra hata yaptığımı anlamıştım ama diğer seçeneğinde beni bir yere götürmeyeceği bir süre sonra belli oldu.Sınav aşaması biter ama daha işe alınmamışsınızdır.

Şimdi en zor olan mülakat safhasındadır sıra.

İlk mülakatınıza girdiğinizde sesiniz titrer,heyecandan avuç içleriniz titrer eğer görüşmede bir şeyler içmeniz teklif edilirse çok dikkatli olun.

Yoksa karşınızdakinin hafızasında çok kalıcı izler bırakabilirsiniz bir fincan kahveyi üzerinize dökerek.

Sözün kısası insanlar hayatları devam ilkler hep var olacaktır. Önemli olan yaptığımız her işte ilk günün heyecanını duymak ve o heyecanı tüm iş hayatında sürdürmektir.

Heyecanımızı kaybettiğimiz gün o iş bizim için dayanılmaz olacaktır. İş hayatında sürekli birileri bize heyecan yaratamayacağına göre bütün olay kendimizde bitmektedir…

Şampiyonlar Ligi'ne Veda

Şampiyonlar Ligi'ne veda ettiğimiz buruk gece de Okan Buruk'un attığı gol gerçekten

muhteşemdi.

11/30/2006

Son kez omuz omuza

Mexico City'de 200 metre finali koşulmuş. Amerikalı (siyah) atletler Tommie Smith ile John Carlos birinci ve üçüncü gelirken, ikinciliği Avustralyalı (beyaz) Peter Norman kazanmış.
Madalya töreni için bekledikleri sırada, Carlos, Peter Norman'ın yanına gelerek sormuş: - İnsan haklarına inanıyor musun?
- Evet, inanıyorum .
- Peki ya Tanrı'ya?
- Bütün kalbimle...
Bunun üzerine, iki siyah atlet kafalarındaki eylem planını açıklamışlar, Norman tereddütsüz katılmış:
- Ben eyleminizi destekleyeceğim, bana ne yapmam gerektiğini söyleyin!
İlk defa, o günler için müthiş bir provokasyon hatta devrim sayılacak bir eylem planlıyor iki genç adam:
Amerika'daki ırk ayrımcılığını ve siyahlara reva görülen fakirliği ve ikinci sınıf vatandaşlığı protesto edecekler...
Ama nasıl? Fikir Norman'dan geliyor: bir çift siyah deri eldiven buluyorlar, sağ tekini Tommie, sol tekini John eline geçiriyor; fakirliği sembolize etmek için çıplak ayakla kürsüye çıkıyorlar, başları kederle öne eğik, sıkılı yumruklarını havaya kaldırıyorlar.
Önlerinde duran beyaz atlet Peter Norman da, dayanışmasını göstermek için kalbinin üstüne 'İnsan Hakları İçin Olimpiyat Projesi Hareketi'nin kokartını iğneliyor.
Amerikan milli marşı çalarken plan icra ediliyor ve eylem koyuluyor. Ve tabii dünya birbirine giriyor. Amerika ayağa kalkıyor. Olimpiyatlar bile gölgede kalıyor, dünya gazeteleri yumrukları havada siyah atletlerin fotoğrafını birinci sayfadan veriyor...
Amerikan Olimpiyat Komitesi iki siyahın spor kariyerini o saniye bitiriyor. Eylem amacına ulaşmış, Amerika'daki zenci azınlığın durumu dünya gündemine girmiştir.
Smith ve Carlos spor hayatlarını (ve buna bağlı olarak geleceklerini) feda etmişler ama dünya tarihine geçmişlerdir.
Dünyadaki yüz milyonlarca ezilmiş siyahın ilahı haline gelmişlerdir. Peki ya Avustralyalı beyaz Peter Norman?
Meslektaşım Aynur'un anlattığına göre, Norman'ın da hayatı kararmış. Tommie Smith diyor ki:
"Peter, bir beyazdı. O günlerde siyahların haklarını savunma cesareti gösteren, onurlu ve belkemiği sahibi beyaz çok azdı. Peter, Avustralya'ya döndüğünde kimse yüzüne bakmadığı gibi, herkes tarafından yargılandı. Onun da atletizm kariyeri bitti, spor çevrelerinden dışlandı. Tehditler, işsizlik ve tecrit nedeniyle öyle sıkıntılı günler yaşadık ki, üçümüzün de ilk evliliği sona erdi."
Avustralya Devleti Norman'ı ölene kadar affetmemiş ama... Norman intikamını mezara götürmüş: 1968 Olimpiyatları finalinde ikinci olurken kırdığı 200 metre Avusturalya rekoru hâlâ, 38 yıl sonra kırılamamış.
Ölene kadar süren 'eylem kardeşliği' İki amerikalı ve bir Avustralyalı 'lanetli' atletin o gün başlayan 'eylem kardeşliği' ve dostlukları ömür boyu sürmüş. Aradan geçen 38 yıl boyunca, yazışmışlar, buluşmuşlar, görüşmüşler. Ta, geçen hafta, Peter Norman evinin bahçesinde kalp krizi geçirip 64 yaşında ölene kadar.
Ve şimdi, aşağıdaki fotoğrafa iyi bakın:

Melbourne'de yapılan cenaze töreni.
'Onurlu beyaz atlet' Peter Norman'ın tabutu, Tommie Smith (solda) ve John Carlos'un omuzlarında!
Son kez omuz omuza...