5/14/2013

Kaos


Yukarıda ki fotoğrafı akşam üzerine doğru çekmiştim. Güneş batmak üzereyken harika bir mavilik kaplamıştı gökyüzünü. Son dönemlerde bu topraklarda da sürekli güneş batıyor ama ertesi gün yeniden doğmuyor sanki. Sürekli akşam karanlığında ülke. Karanlığa çekiliyor gibiyiz. Kardeşlik , centilmenlik dediğimiz spor olgusu yerini düşmanlığa ve ne yazık ki cinayetlere bıraktı. Birileri kazanı kaynatırken bir yanda da altına odun üstüne odun atıyor. Kaos ortamından her zaman birileri fayda görmüştür ve görmeye devam edecektir.

Aşağıdaki tablo da karanlığa doğru koşunun çarpıcı tespitlerinden biri;

Tarih : 11.Mayıs.2013
Reyhanlı saldırısı akşamı;

TRT 1'de: Osmanlı Tokadı
Show Tv'de: Benzemez Kimse Sana
ATV'de: Yağmurdan Kaçarken
Fox'da : Lale Devri
Star Tv'de: Survivor
Kanal D: Ben Bilmem Eşim Bilir

Sanırım saldırı Papua Yeni Gine'de oldu ki bu kadar duyarsızlar. Hain bir saldırıda 45 kişi hayatını kaybetmiş, 100 kişi yaralanmış bir ülkenin insanları bu kadar vurdum duymaz olamazlardı sanırım. Devam devam. Hatay yaşadığınız yerlere uzak ya, sizi bağlamaz değil mi? Elbet bir gün size de dokunur.

Yönetici: Ferdi Özmen

5/11/2013

Geçersiz geçenler



Gecelerin gündüze, uykuların kabusa döndüğü günlerin başladığı, bilinmezlere hikayeler üretip, sağırlara bateri dersleri verildiği , soğuk rüzgarların ılığa dönmesinin beklendiği o  gri dakikaların başlama vuruşu yapılmıştı artık. Kaçmak ile saklanmak arasındaki ince çizginin sarı bir tebeşir ile çizildiği, Ege denizi ile Akdeniz'in birbirine karışmadığı bir coğrafya da ne geçmişe müdahale etmek, ne de geleceğe ipotek koymak imkansızdı. 
Birilerinin kazanırken diğerlerinin sünger gibi emildiği, paranın pul, aşkın koca bir yalan olduğu mekanlar da beyaz yalanlar söyleyenler çoktan saklandıkları deliklere dönmüşlerdi. Huzursuzluklarını ölü balıklara bayat ekmek kırıntısı savurarak gidermeye çalışıyorlardı.
Her şeyin sebebi yoksa İstanbul muydu ? Yavaş yavaş ama sanki bir anda yükselen gökdelenler mi yoksa kapkara caddelerin katran karası şeritlerinde son sürat giden yeni yetmeler mi ? Cevap bulamadığı sorulara anlamsız görevler yüklemek, özneyi cümlenin sonuna yüklemi de başına koymayı alışkanlık edinen sığ suların cesur yüzücülerine mi benzemekti korktuğu...
Sanmam... 

1/30/2013

Uçuşan Fikirler Romanı




Şehre sonbahar gelmişti artık rüzgar soğuk esiyordu gibi bir cümle ile bir romana başlamak ne kadar havalı olurdu aslında. Devamında da şöyle yazılsaydı, koskoca bir yazı mücadele ile geçirmişti onun için gelinen sonuç ise elindeki kenarları kıvrılmış kişisel ajandası, depresyon ilaçları ile vitaminler bir de bitter çikolatalı gofreti ile yine yapayalnız evine dönmekti. Sabretmeye devam etmesi ilerleyen günlerde yıpranıp üzüleceği , hiç istemediği sözcükler ağzından döküleceği hatta kendini en dipte hissedeceği bu  süreçte belki kader belki de şans belki de hiç haz etmediği birilerinin desteği ve ama çoğu zaman kendi çabası ile çok kısa kim bilir belki de çok çok uzun sürecek bu karabasan döneminde hayatı ve hayatta sevdiği tek kadın annesi için tüm  yaşanan şanssızlıkların son bulacağı inancı ile yeniden arayışlarına başlayabilirdi gibisinden kaybedilmişlik, ayakta kalabilme çabası ve yaşama bağlanabilme hissinin bir arada sunulduğu basit bir hayata dair sıradan bir romanın giriş paragrafı olamaz mıydı acaba ? 

Alın Yazısı ve Kader


                                                           

Alın yazısı ile ekürisi kader insanoğlunun şans ve bilinci ile o kadar iç içe geçmiş bir halde varlığını sürdürüyor ki nefes alınan her anda bu eküri ile hepimiz yüzyüze kalıyoruz.  Alın yazısı ve kader bazıları için şansa, bazıları da kişinin kendi davranışsal yaklaşımlarına bağlıyor. Aslında hepsi çelik bir halat gibi tüm yaşam döngümüzü sarmış durumda. Örnek , büyük beklentiler ile girilen sınavlar, binlerin içinden ellilere yüzlere kalmak, hedefe ulaştığını sanmak, kişisel tatminsizlikler yanında beklenmeyen krizler yaşamak, zorunlu değişiklikler yapmak, tecrübe noksanlıkları, hayatın maddi eksen üzerinde dönmesi, içinde bulunulan ortama adaptasyon sorunu, duygusal bağlarını koparamamak, tamamen kendi dışında gelişen siyaset, ticaret, kişisel çıkarlar ve kavgalar, tesadüfler, geçmişe özlem ve bunun getirdiği birliktelikler, hataların tekrarlanması ve bir sürü olay. Bunların tamamı ne kader ne şans ne de insanın bilinçli hareketleri sonucu ortaya çıkıyor diye düşünüyorum aslında. İlahi bir denge bu yaşananlar, belki de bir kaos ortamı. Ama insan hayatının gerçeği tamamen  bu bence. Gerçekler ile yüzleşebilenler bu döngüyü bir noktada kırıyorlar ama cesaretsizler bu döngü içinde dönüp hep en başlangıç noktaya tekrar tekrar geliyorlar.

12/23/2012

Şirince Köyü






Aralık ayında bir haftasonu İzmirdeydik. İzmir de birlikte olduğumuz arkadaşlarımız bizi Şirince Köyü'ne götürdüler. Bu köyün dünya çapında  meşhur bir yer olduğunu da gidince anlamış olduk. Köylüler heyecanla 21.12.2012 tarihini bekliyorlardı. Sözde köyde 21.12.2012  tarihinde ki bütün odalar dolmuştu. Ellibin kişinin ihtiyaçlarını nasıl karşılayacakları derd,ne düşmüşlerdi. Sonuçta 21.12.2012 de Şirince Köyü'nde ağırlıklı olarak televizyoncular, gazeteciler, bir grup turist, meraklılar ve köylüler vardı. Kötü mü oldu ? Olmadı tabi ki, köy hem ülke de hem de dünya çapında tanınmış oldu. Esnafın işleri bir şekilde arttı. Köy ekonomisi canlandı. Bu tarihten sonra Selçuk civarına yolu düşecekler 15 dakika ilerde ki Şirince Köyü'nü muhtemelen ziyaret edecekler. Meyvalı şaraplardan tadıp bir iki şişe alacaklar. Nefis köy kahvaltısı verilen mekanlara uğrayacaklardır. Bu durum ile çok alakalı olmasa da aklıma Andy Warhol 'un '' Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacaktır '' sözü geliyor. Sıra kimde acaba ?