11/19/2010

İstanbul


İstanbul, originally uploaded by kayihan_badalioglu.

Çengelköy'den köprüye bakış.

Enez


Enez, originally uploaded by kayihan_badalioglu.

Yaz sonu sahil bomboş...

8/26/2010

2010 Yazı, Egemen ile Rüzgar ve Referandum Üzerine....

En son yazı üzerinden yaklaşık altı ay geçti. Bu altı aylık dönem içerisinde bıkmadan usanmadan bu siteyi hemen hergün takip eden Bursa da ki takipçime çok teşekkür ederim. Kendisinin kim olduğunu gerçekten merak etmekteyim. Benimle bağlantıya geçerse çok memnun olurum. Profil bilgilerimden e-posta adresime ulaşabilir.

Geride kalan altı ay içerisinde hayatım doğal olarak sevgili oğullarım ile dolu olarak geçti. Bu doluluk temmuz ayı ile birlikte çocukların yazlığa gitmesiyle yerini, haftaiçi günlerde özleme, haftasonların da ise birlikte olmanın mutluluğuna bıraktı. Babalar genellikle çocuklarını haftaiçi zamanlarda akşam vakti onlar uyumadan önce bir kaç saat görürler. Ancak haftasonları ve izin günlerinde tam anlamıyla birlikte vakit geçirme şansı olur. Bende bu şansı en güzel şekilde temmuz ayının son haftası ve ağustos ayının ilk haftası değerlendirdim.
Sırasıyla Assos Kadırga Koyu'nda Albena Otel'e, Ayvalık Cunda Adacamping'e ve Enez deki yazlığımıza gittik. Albena Otel çocuklar için uygun bir tatil mekanı fakat sahilin küçük taşlardan oluşması yüzünden çocuklar daha çok havuz keyfi yaptılar. Cunda'nın tabiat olarak en güzel köşelerinden birinde kurulan Ada Camping'te de çok daha küçük ama taşlı bir kumsal olsa da çocuklar deniz ve kum ile vakit geçirebildiler. Ada Camping'e gitmeyi planlayanlara tavsiyem yanlarında mutlaka kredi kartı bulundurmaları çünkü ödemeler nakit olarak kabul ediliyor ayrıca ekstra harcama yapmadan önce tesisin fiyatlarını iyi kontrol etmeleridir.

Egemen ve Rüzgar'ın ikinci yaşlarına gelmelerine nerdeyse bir aylık bir süre kaldı. Geçtiğimiz bir sene içinde önemli boyutta gelişim sağladılar. Artık istediklerini ve istemediklerini çok net olarak ifade edebiliyorlar.Hatta kelime haznelerinde ''hayır'' çok fazla kullanıyorlar. Rüzgar konuşmayı sökme hususunda Egemen'nin önünde gidiyor.Fakat Egemen dişlerini Rüzgar'dan önce tamamladı. Rüzgar emzik bağımlılığından kurtuldu nihayet. Hergün yeni bir keşif peşindeler.

Egemen top peşinde koşmaktan, Rüzgar ise gitarı ile dans ederek şarkı söylemekten çok keyif alıyor. Onları bu şekilde görünce aklıma yetmişlerin yeşilçam filmi ''Uyanık Kardeşler'' geliyor. Filmin başrol oyuncuları Kadir İnanır, Müjdat Gezen ve Hulusi Kentmen. Hulusi Kentmen fabrikatördür ve oğullarının da mühendis olup fabrikasında görev yapmasını istemektedir. Ama bir tanesi futbol oynar diğeri de müzik ile uğraşmaktadır tabi babalarından gizli olarak. Bakalım ben neler göreceğim ilerleyen yıllarda.

Bu yazın benim için yıllık iznimden önceki en büyük aktivitesi iki günümü geçirdiğim Sonisphere Festivali'ydi. Seksenli yıllarda heavy metal severlerin ancak rüyasında bir arada görebileceği Metallica, Megadeath, Slayer ve Anthrax festivalin son  günü sahne alırken bir önceki gün de Manowar ve Accept İstanbul'da boy gösterdi. Lise yıllarımda bu grupları görmenin hayal boyutunu otuzlu yaşlarımın ikinci yarısında gerçeğe dönüşmesine şahit olmak harikaydı.

Bir kaç kelime de referandum üzerine söylemeden olmaz. en son hatırladığım referandumdan aklımda kalan ''No'' yazılı tşörtlerdir. Sonuç ise Baba ve dönemdaşlarının siyasete geri dönüşüdür. Belki de bu referandum sonucunda AKP'nin iktidara gelmesinin temelleri atılmıştı. Bugünkü referandum sonucunda ise çok fazla değişiklik olacağına inanmıyorum. Zaten birbirinden alakasız maddelerin aynı sepet içinde değerlendirilmesinin çok anlamlı olduğunu da düşünmüyorum. Diğer taraftan oylanacak Anayasa değişikliği paketinin içeriği hakkında halkın ne kadarının bilgi sahibi olarak oy vereceği bu doğrultuda çıkacak sonucun ne kadar sağlıklı ve gerçeği yansıtacağı oldukça belirsizdir. Halk desteklediği liderlerinin yönlendirmesine göre evet veya hayır diyeceklerdir. Çoğunluk olan iktidar partisinin geçtiğimiz iki seçimdeki oy oranına baktığımızda 12 Eylül'de ki referandumun sonucunu  tahmin etmek hiçte zor değildir. Bence asıl sorun ülkenin hızla kamplaşmaya doğru itildiğidir. Bunun örneklerini görmek için güncel basılı ve görsel medyayı takip etmek ve dışarıya çıkıp etrafa bakınmak yeterlidir. Herşeye rağmen yine de memleketimize HAYIRlı olsun. 




3/09/2010

Deprem ve Makus Talih

Türkiye de gündem bir kere daha Elazığ’dan gelen deprem haberiyle değişti. Dünyanın başka bölgelerinde aynı şiddetteki depremlerde can kaybı yaşanmazken ülkemizde 51 vatandaşımız hayatını kaybetti. Deprem sonrası Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Deprem Danışma Kurulu üyesi Prof. Dr. Mithat Fırat Özer’in, Elazığ'daki depreme ilişkin olarak, ''Burası zaten deprem beklediğimiz bir bölgeydi. Son bir yıllık depremler ve özellikle son bir ay içinde küçük bir deprem aktivitesi ortaya çıkmaya, dikkat çekmeye başlamıştı zaten'' şeklinde yaptığı açıklamanın ise hangi sebeple yapıldığını anlayamadım. Madem bölgede deprem beklentisi vardı neden önlem alınmadı ?

Bir defa daha görüldü ki deprem değil bina öldürüyor. Hayat şartlarının zorluğu nedeniyle kerpiç evlerde oturmak zorunda kalan vatandaşlarımız bir kere daha kaderin tokadını yemiş oldular. Aynı bölgede 1983 yılında meydana gelen 6.9 büyüklüğünde ki depremde de kerpiç evlerin yıkılması sonucu 1155 kişi ölmüş, 1142 kişi yaralanmıştı. 27 yılda değişiklik olmadı, yine kerpiç evlerde vatandaşlarımız hayatlarını kaybetti. Telefonların ceplere girdiği, görüntülü konuşmaların yapıldığı bir çağda, Türkiye de insanların fakirlik yüzünden oturmak zorunda oldukları kerpiç evlerin yıkılması sonucu ölmesi çok acı ve kabul edilebilir değil. Görülüyor ki Türkiye’nin batısı gelişiyor ama doğusunda yaşam şartlarında değişen bir durum yok.
Her ne kadar batının doğuya göre geliştiğini kabul etsekte olası bir İstanbul depreminde yaşanacak felaketin boyutu yetkililerin söylediği gibi 30.000’den çok daha fazla olacağını düşünüyorum. Gebze ve Çatalca arasındaki bölgede Türkiye nüfusunun önemli miktarının yaşadığını ve doğudan batıya göçenlerin doğudaki yaşam koşullarını batıda devam ettirme zorunluluğu ile çarpık kentleşme ve sonucunda da denetimsiz yapılaşmayı gözününe aldığımızda uzmanların önümüzdeki 50 sene içinde olmasını bekledikleri muhtemel depremde yaşanacak can kayıplarının ağırlığı gelir seviyesi düşük halkın yaşadığı bölgelerde olması büyük ihtimalle olasıdır.

Ne yazık ki bu ülkede depremin nedenini Allah’ın gazabına bağlayan zihniyet var olduğu sürece makus talihimize dur diyecekleri bekler dururuz.