2/19/2008

Haftasonu Kar

Türkiye haftasonuna yoğun kar altında girdi.Neyseki en sıkıntı yaratabilecek şiddetli kar yağışı ve tipi pazar gününe denk geldi.

O kadar uyarılara rağmen yine dün trafikte problemler yaşandı, insanların bir kısmı arabaları ile vedalaşamadıkları için karda mücadele etmek zorunda kaldılar. Sonuçta her sene yaşadığımız kar kış çilesi bu sene de boş geçmedi.

Birbirinin kopyası kar haberleri içinde en çok etkilendiğim haber ise Muş'ta her kış kapanan bir köy yolunun kara yollarının cefakar işçileri tarafından açılma gayretiydi. Tek istekleri köy yolunu açarak köyde bulunan insanlara sağlık ve eğitim hizmetlerinin erişmesini sağlamak ve bunun için saatlerce karın altında mücadele ederek her türlü gayreti göstermek bu insanları gerçekten ülkemizin görünmez kahramanları yapmaktadır diye düşünüyorum.

Öğle yemek arasında ise kar üstüne açtıkları helva ve pideden oluşan menüleri, gönüllü çalışmanın ve vatan sevgisinin nerelerde yaşandığına bir kanıttı.

2/14/2008

Lostra Salonu

Öğlen arası saati.

Her zaman ki gibi Şişli, Osmanbey, Nişantaşı hattındayım.

Sandviç ile geçiştirmek kısıtlı olan bir saatin geri kalan son otuz dakikasını etrafa bakabilmek fırsatı.

Dün şöyle bir gördüğüm ayakkabıları bugün daha alıcı gözle bakmak niyetindeyim.

Ve de bakıyorum.

Sonra da kendi ayakkabıma.

İki gündür yerler çamur içinde şehirde.

Aklıma yeni bir tane almaktansa boyatmak fikri geliyor. Çokta parlak bir fikir değil aslında.

Hemen uygulamaya geçiyorum ve Tarihi Pangaltı Lostra Salonu'nun yolunu tutuyorum.

24.Mayıs.1999'da Hürriyet Gazetesi ile yapılan

2/13/2008

Otuzlu Yaşlar Üzerine

Otuz iki gün sonra otuzbeş oluyorum.Bu durumda otuzlu yaşlar için yazdıklarımı bir kere daha yazmanın zamanı gelmiş.

Hayatın geçiş dönemlerinden biridir otuzlu yaşlar... Artık genç kategorisine girmezsiniz ama orta yaşlı da sayılmazsınız. Gittiğiniz ortamlarda etrafınızdakilere nazaran ya yaşlı ya da genç kalırsınız.

Çok aktif ve hareketli olduğunuzda çevrenin bakışlarından'' koskoca adama bak hiçte yakışıyor mu ?''tarzında ifadeleri hissederken , sakin ve fazla hareketsiz olduğunuzda ruhunuzun öldüğü endişesine kapılır etrafınızdakiler.Ortalıkta kalmış gibisinizdir.

Sizden küçüklerin yaptıklarına ayak uyduramazken sizden sonraki jenerasyon fazlasıyla size demode gelir.Hip-hop hoşunuza gidiyordur ama alaturka müziği de seviyorsunuzdur.

Öyle bir döneme gelmiştir ki otuzlu yaşlarınız , çocukluk yıllarınız ülkenizin seksenli yıllar dediği hiçbir dönemine benzemeyen bir tarihi geçiş sürecine denk düşmüştür.

O dönemde yaşananların benzerini ne sizden öncekiler yaşamış ne de sizden sonra doğanlar yaşayacaktır. Hiç televizyon görmemiş bir nesil varken arkanızda, önünüzdekiler plazma televizyonlar ile uydu bağlantılarıyla yüzlerce kanal arasında kaybolmaktadır.

Sizler kitap okurdunuz ,kitapların sinema filmleri seyredilmektedir. Okurken kurduğunuz hayaller artık hazır halde insanların karşındaki perde de oynamaktadır.

Hayat inanılmaz şekilde basitleşmiş,iletişim olanakları sınırsız bir hal almıştır.Doğal olarak hayatınıza farklı endişeler girmiştir. Oysa ki sizlerin çocukluk ve ilk gençlik yıllarında mobil telefonunuzun kontörü ve şarjı bitmesi gibi bir endişeniz,aradığınız kişiye ulaşamayıp tekrar bir deneme yapma gayreti veya sinyallerde ki zayıflamadan dolayı seyrettiğiniz programın yarıda kalma ihtimali hiç olmamıştır.

Siyah-beyaz televizyondan renklisine geçmek hayatınıza kim bilir ne renkler katmıştı o zamanlarda?

Orta okul yıllarımda arkadaşımın saatinde bir araba yarışı oyunu vardı ,iki santimetrekare ekranda onunla oynamak ne keyifli bir durumdu.Biribirimizle kavga ederdik daha fazla oynayabilmek için.Günümüzde dev ekranda ve yüksek kapasiteli ses sistemleriyle sanki otomobil pistinde yarışıyormuşçasına bu oyunları oynuyor çocuklar daha gelişmiş versiyonlarını heyecanla beklerken.

Otuzlu yaşlar gelip geçerken işte insanın aklına bu ve bunun gibi bir çok soru takılır.Acaba çocukluk ve ilk gençlik dönemleri şimdikilerden daha mı keyifli yoksa daha mı ilkel ve renksizdi diye.

Eğer cevap ikinci şıksa o zaman bizim baba ve dedelerimizin yaşadığı hayatları nasıl tanımlamak gerekirdi? Günümüzün yeni nesil olarak adlandırılan bireylerinin yaşadıkları hayatlar çok mu tatminkar onlara göre?

Belki de sorunun cevabı insanın kendi içinde gizli , zaman ve mekanın hiç önemi yok.

13.Şubat.2008

Dünkü yazım da belirttiğim düşüncelerimi bu sabah Sabah Gazetesi'nde Ergun Babahan'nın yazısında da görünce bu ülkede benim gibi düşünenlerin varlığını bilmem memnun etti açıkçası.13.Şubat.2008 tarihli Ergun Babahan'nın yazısını paylaşmak isterim.

Milliyetçi Cephe ve Bölünme

Süleyman Demirel, 9'uncu Cumhurbaşkanı sıfatıyla konuşmuş ve "Türkiye'de bölünmemiş müessese, halk kesimi kalmamıştır" yorumu yapmış. Haklı, çünkü onun başbakanlığı döneminde Türkiye cephelere ayrılmamıştı, Milliyetçi Cephe Hükümeti kurulmamıştı.

Gençler, evleri basılıp karşı görüşteki insanlar tarafından öldürülmüyordu, Türkiye tek vücut bir haldeydi.

Elbette değildi.

Bugünkü Türkiye ile karşılaştırıldığında durum vahimdi.

Milliyetçi Cephe hükümetleri kurulmuştu, her gün onlarca genç can veriyordu.

Cephe ve bölünme o zaman vardı asıl. Üstelik devletin de taraf olduğu bir bölünme vardı. Hükümetin göz yumduğu ortamda, polisiyle, çetesiyle taraf olan bir tablo vardı ve sadece iktidarın sürmesi için kan dökülüyordu.

"Bana milliyetçiler adam öldürüyor, dedirtemezsiniz" diyen bir başbakan vardı. Şimdi o günleri unutup, o günlerin özeleştirisini yapmadan ortaya çıkmak bence doğru bir davranış değildir.

Bugün Türkiye'nin gidişatından endişe duyan bir kesim olduğu doğru. Ama yangına körükle giden, bu endişeyi körükleyen bir kesimin olduğu da bir başka doğru. Türkiye'de genç kızlar üniversiteye başörtülü girince bütün rejim elden gidecek, Türkiye bölünüyor havası yaymak ise yanlış.

Önemli olan yaklaşımınızdaki samimiyet, geçmiş hesabınız. Sabıka dosyanıza bakmanız gerekir konuşurken.

Kendi döneminizin hesabını vermişseniz, bölünmelerin hesabını sorma hakkınız vardır. Ama Türkiye tarihinin görüp göreceği en büyük cepheleşmeye imza atmışsanız ve bunun tarihi sorumluluğu ile hesaplaşmamışsanız, "içinizin yanması" için, çok ama çok geç kalmışsınız demektir.

Türkiye'de kimse geçmişiyle hesaplaşmıyor, geçmişin hesabını vermek istemiyor. Cepheleri, dökülen kanları, yitip giden hayatları görmezden geliyor. Ecevit "kontr-gerilla" diye haykırırken başını kuma gömenler, şimdi başkalarından hesap sorar hale gelebiliyor.

O zaman olayların üstüne gidemeyenlerin ceremesini bugün Ergenekon'larla ödüyoruz oysa. Geçmişi bilmeyenleri, unutanları kandırabiliriz.

Ama geçmişi hatırlayanlar hep çıkacaktır.

Bahçelievler katliamlarını, 16 Mart bombasını unutmayanlar hâlâ vardır. Ve onların kulaklarında "Bana milliyetçiler adam öldürüyor, dedirtemezsiniz" diyen bir başbakanın sözleri çınlamaktadır.

Onun için bize bölünme hikâyeleri anlatmayın.

Biz bölünmenin ne olduğunu biliyoruz. O cehennemi geçtik ve bizi o yollara götürenleri de çok yakından tanıyoruz.

Ergun Babahan

2/12/2008

12.Şubat.2008 Süleyman Demirel

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel türban serbestisi ile ilgili görüşünü Güniz Sokak'taki evinde dile getirirken şunları söylemiş; ''Türban konusunun ileride kamuda çalışanlar için de gündeme getirilirse, büyük sıkıntılar ve bölünmeler olabilir. Üniversitede okumak Türkiye’de zaman zaman büyük sıkıntılar geçirdi. Türkiye’de 1970’li yıllarda üniversiteler okunamaz hale geldi. Gencecik çocuklarımız birbirlerini kırdılar, geçirdiler. İnşallah o durumlara düşmez Türkiye.''

Bu açıklama aslında Demirel'in yaptığı olağan açıklamalardan fakat beni aslında hiç şaşırtmaması gerekirken gerçekten şaşırttı.Sanki 1970'li yıllarda bu ülkenin kaderine etki etmemiş, gençleri kamplara ayıran bir tarafın önde giden kişisi olmamış, bir dönem ülkeyi karmaşaya iten bir grup insandan bir tanesi değilmiş gibi rahatça bu açıklamaları yapıyor. Aslında 45 yıldır fazla bir süredir bu açıklamaları yapıyor.Süleyman Demirel'i tanımak için farklı bir gözden bakmak isteyenlere Soner Yalçın'nın ''Bay Pipo'' kitabını öneririm. Yakın tarihimizi anlatan bu kitap gerçek kişilerin ağzından yaşananları aktarmaktadır.

Sonuçta politikacı olmanın gereğide nabza göre şerbet verebilecek açıklamaları yapabilmektir zaten. Sayın Demirel'in Türkiye siyasi tarihine kazıdığı bir vecize vardır :''Dün dündür bugün bugündür.'' Çok şey anlatır bu cümle anlayabilene.

2/08/2008

08.Şubat.2008

Haftanın sonu yine geldi.Meteoroloji Genel Müdürlüğü'ne göre Cuma günü Marmara Bölgesi'nde başlayacak yağmur Cumartesi günü yurdun büyük bir bölümünü etkisi altına alacakmış ve Cumartesi günü Trakya'dan yurda sokulacak kar yağışı Edirne ve çevresinde etkili olacakmış.Son yaptıkları tahminler ile iyice inandırıcılıklarını kaybettiler gibi görünüyor. Özellikle iki hafta önceki beklenen kar ve İstanbul Belediyesi'nin gayretli çalışmaları hepimizi bayağı etkiledi!
Aklıma geçtiğimiz kış aylarında ani bastıran kar yağışları sonucu mahsur kalan insanlar geldi ve şimdi yağmayan kardan öncesi yapılan büyük hazırlıklar.Burası Türkiye olur böyle vakalar...

2/06/2008

Ayasofya


ayasofya, originally uploaded by kayihan_badalioglu.

537 yilinda bitirilmiş.Sonradan camiye çevrilen bu kilise. Anthemius ve Tralles isimli iki matematikçi-mimar tarafından tasarlamış.
Efsaneye göre bekçisi bir melekmiş. Ayasofya yapılırken, inşaata ustalardan birinin çocuğu bekçilik ediyormuş molalarda. bir melek çocuğa görünüp babasını çağırmasını istemiş, çocuk da ayrılamayacağını söyleyince melek “ sen gelene kadar senin yerine beklerim” demiş. Bunu gören imparator Justinianus, yapıya sonsuza kadar bu melek göz kulak olsun diye çocuğa para verip uzak bir ülkeye yollamış.
İstanbul silüetinin değişmez parçası.

Topkapı Sarayı


topkapi palace, originally uploaded by kayihan_badalioglu.

Büyük Osmanlı İmparatorluğu'nun dünyaya açılan kapısı.
Her ziyarete gittiğimde ilk defa gitmiş hissine kapılıyorum.
Her yeri tarih kokuyor.Sanki ''Padişahım çok yaşa'' sesleri etrafta çınlıyor.Osmanlının büyüklüğünü anlamak için mutlaka ziyaret
edilmeli.

2/04/2008

04.Şubat.2008

Konumuz 03.Şubat.2008 Fenerbahçe-Galatasaray Fortis Türkiye Kupası Maçı. Baştan belirtmek isterim ki yazım tamamen taraftar gözüyle yazılmakta olup her hangi bir objektif yaklaşım yoktur fakat genel herkesin kabul edeceği doğrular içermektedir.Bu doğruların Fenerbahçe taraftarına tam ters yanlış olduğu zaten aşikardır.Bir kere daha herkes kabul etti ki rakibi küçümsemek, önceden havaya girmek futboldaki temel hatalardan birisidir. Her oynanacak maç kendi içinde bir ciddiyet ve önem arz eder ve hiç bir maç bugüne kadar oynanmadan kazanılmamıştır.Bir kere daha Fenerbahçeli dostlarımız bu gerçek ile yüzleşmiş oldular.Onlar açısından akşamın pozitif hanelerine yazılabilecek not budur bence.

Maç ile ilgili gündemin en çok öne çıkan maddesi saygı duruşunda Galatasaray taraftarının etmiş olduğu söylenen küfürlerdi.Bu küfürlerin nedeni her ne olursa olsun ( orda taraftarlar arasında bulunanların ifade ettiği saygı duruşu sırasında kendilerine çakmak fırlatıldığı söylenmektedir ne kadar doğru olduğunu bilemem ama bu görüşü destekleyen sabah lig radyoda ki bağlanan bir dinleyicinin Saraçoğlu Stadı'na girereken yeteri derecede aranmadığı iddası insanın aklına farklı durumlar getiriyor ) yakışmamıştır bununla beraber bir grup insanın davranışları tüm camiayı bağlamadığını düşünüyorum ve tekrar tasvip etmediğimi söylüyorum.

Fakat her ne hikmetse dün akşam ki maçta Fenerbahçelilerin öne çıkarttığı husus bu hareketti.Her başarısız oynadıkları Galatasaray maçınan sonra bir şekilde gündemi değiştirmek için yaptıkları bu hareketlere aslında Galatasaray camiası fazla şaşırtmıyordur sanırım.Aklımdaki soru eğer Fenerbahçe Galatasaray'ı yenmiş olsaydı yine aynı duyarlılık gösterilecek miydi acaba?

Maça gelince bir Galatasaray taraftarı olarak oynadığımız futboldan çok memnun kaldım.Yıllardır Saraçoğlu Stadı için yaratılan stres genç oyuncularımızın hırsı ve inanmışlığı sayesinde aşıldı tabi ki Fenerbahçeli medyanında gayet olumulu katkısı olduğunu düşünüyorum motivasyon anlamında.

Yılların kurt hocası Kalli diğer anadolu takımlarına da taktiksel olarak ipuçları verdi Fenerbahçeyi çözmek adına.Kalli'nin tek yaptığı düşünülen hata Hakan Şükür Ayhan Akman değişikliğidir.Tabi ki hocanın takdiridir fakat Hakan Şükür'ün oyundan çıktığı dakikadan sonra Fenerbahçe Galatasaray'ın üstüne daha fazla gelmeye başlamış ve uzun süren sakatlıktan yeni kurtulan Ayhan Akman üzerindeki doğal olan tedirginliği atamayarak takıma katkı sağlayamamıştır.

Dün geceden aklımda kalan beni etkileyen iki sahne var .Birincisi maçın sonlarına doğru artık beklentisini yitiren Fenerbahçe taraftarının sessizliği ve bu sırada orda bulunan ikibinbeşyüz taraftarın takımı çılgınca desteği ve televizyonlara yansıyan tezahüratı, ikincisi ise maç sonunda iki takım futbolcularının birbirlerini tebrik etmesidir.

Yarı Finalisti belirlemek için bir doksan dakika daha kaldı.Tüm Türkiye gibi bende heyecanla bekliyorum.

2/01/2008

01.Şubat.2008

Akla gelenler... Profesör Bahar Karaoğlan soruyor: "Dini inanç gereği üniversitede başörtüsüne izin verilirken Başbakan ilköğretim, ortaöğretim ve kamu görevinde başörtüsüne izin vermeyeceklerini söylüyor. Garanti veriyor! Bizim dinimiz sadece 'üniversitede baş örtülür' diye mi emrediyor?

1/31/2008

31.Ocak.2008

2.Şubat.2008 günü Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Atatürkçü Düşünce Derneği önderliğinde saat 14:00' da, türbanla ilgili anayasa değişikliğini girişiminden vazgeçilmesi amacıyla bir miting yapılacakmış.Sonuçta ne olacak ? Herşey olduğu gibi devam edecek.Bir faydası olacak mı ? Ne yazık ki hayır.Hatta AKP'nin işine gelecek bir önceki seçimde olduğu gibi. Milyonlar İzmir'de yürüdü İstanbul'da yürüdü Türkiye'nin her yerinde yürüdü ellerinde bayraklar ve marşlar eşliğinde.Sonuç AKP tekbaşına %47 çoğunlukla iktidar oldu.Demek ki oyveren vatandaşların büyük kısmı iktidar partisini tehlike olarak görmüyor. Hiç bir ülke vatandaşı kendi ülkesini tehlikeye atacak bir grubu iktidara getirmez diye düşünüyorum.Buna inanmak istiyorum.

1/30/2008

30.Ocak.2008

AKP iktidar olduğundan beri belli aralıklar ile gündeme gelen türban konusu son günlerde medyanın en öne çıkan maddesi.Aslında konuyu öne çıkaran AKP ve destekçisi MHP, konu üzerinde sürekli yazan çizen basın ve tabi ki okuyan bizler. Yasa da yapılacak düzenlemeler ile türban konusu yasal bir gerekçeye dayanarak artık daha fazla tartışma ortamı yaratmasını bertaraf edecek hükümet ve iktidar.

Konu ile ilgili en net gözlemim 1992-1996 yıllarında üniversitedeyken sayıları fazla olmasa da türbanlı öğrencilerin varlığı ve konunun hiçbir şekilde tartışma yaratmamasıydı.Bir kesim türbanlı öğrencilerin üniversiteye girememesini kişilik haklarına müdahale olarak değerlendirirken bir kesimde laik Türkiye çizgisinden uzaklaşmaya başladığımızın net bir göstergesi olarak yorumluyor durumu.

Yasaklı bir ülkede yaşamak benim de tercihim değil ama bu serbesti ilerki dönemlerde başka özgürlüklere de emsal teşkil ederse Türkiye'nin modern ve çağa ayak uydurmuş kimliğinden uzaklaşacağı kaygısını bende taşıyorum.İzle ve gör politikası geçerli olacak önümüzdeki günlerde.

Bu arada gerekli yasal düzenlemelerden sonra klasik bir CHP hareketi olarak konu anayasa mahkemesine taşınacak ve uzayıp gidecek. Bu ülkede otuzbeş yılını geçirmiş bir vatandaş olarak net hatırladığım son onbeş yıla baktığımda aynı filmler baştan oynatılıp oynatılıp duruyor.Yaşı altmış ve üzeri olanlar bu söylediğime onbeş değil otuzbeş yıldır kırkbeş yıldır aynı diyecekler doğal olarak.

Yazımın sonucuna gelince herhangi bir sonuç yok.Tüm Türkiye pazar günü oynanacak Fenerbahçe-Galatasaray maçını bekliyor.