Beyin cerrahı Dr.Muammer Yüksel ile biyofizik uzmanı Dr.Erhan Kızıltan,bir
bilimsel araştırma için bir araya gelip çalişmaya başlar.Bu araştırma için
gerekli olan bilgisayar programını Dr.Erhan Kızıltan yazar.
Programın çalışıp
çalışmadığını denemek için o sırada bilgisayarda tam metni hazir olarak bulunan Atatürk'ün 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında CHP kongresinde
okuduğu Büyük Nutuk'unu programa koyarlar.Bir süre sonra, program Nutuk'un içinde her kelimenin kaçar kez tekrarlandıgını ortaya çıkarır.
İki bilim
adamı, ilk olarak Nutuk'da 19'ar kez tekrarlanan kelimeleri ilk kullanım
>sıralarına göre bir araya getirerek bir metin ortaya çikarırlar.19 rakamı
Atatürk'ün hayatında önemli bir yer tutmaktadır.
ÇÜNKÜ;
*Atatürk,19.yüzyılın bitmesine 19 yil kala 1881 de doğdu.1881 19'un 99
katı.
*1881, Rumi takvime göre 1297'ye denk gelir.1+2+9+7:19
*Selanik'de doğdu.Selanik sözcüğünün ''ebced'' (Arapça'da her harfin
sayısal
bir değeri oldugunu belirten hesap) hesabıyla değeri 171' dir.171 19'un 9
katıdır.
*Nüfüs kütüğünde sıra numarası 19'dur.
*Nüfus Cüzdanı numarası 999814'tü.Bu sayı 19'un 52 bin 621,789 katı.
*İstanbul Harp Okulu'na 1900'de kayıt oldu.1900 19'un 100 katıdır.Bu
sırada
yaşı 19'du.
*Harp Akademi'sine 57.inci devre olarak girmişdir.57 19'un 3 katı.
*Atatürk Harp Okulunu 20'nci olarak bitirdi.Subaylardan birisi
yabanciydi.Bunedenle mezun olan 19'uncu subay oldu.
*Yüzbaşı olarak orduya katılış sırası 38'di.19'un iki katı.
*Çanakkale Savasları'nın zaferle sonuçlanmasında büyük rol oynayan
19.uncu tümeni kurdu.
*19 Mayıs 1915' de albay oldu.
*Komutanı olduğu alayin numarasıda 38' di.19'un 2 katı.
*Komutanı olduğu bir başka alayın numarası 57'ydi.19'un 3 katı.
*19 Mart 1916'da tuğgeneral oldu.
*19 Aralık 1904'de Yıldız Sarayı'na çağrıldı.
*19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkarak Kurtuluş Savaşını başlattı.O zaman 38
yaşındaydı.Yani 19'un 2 katı.
*Atatürk'ü Samsun'a götüren Bandirma vapurunun
19 yolcusu vardı.
*Samsun'da 19 gün kaldı.
*4 Temmuz 1919'da Erzurum'a gitti.19 gün sonra 23 Temmuz'da Erzurum
Kongre'sini topladı.
*4 Eylül 1919 Sivas Kongresi'nden 114 gün sonra 27 Aralık 1919'da
Ankara'ya
gitti.114 19'un 6 katı.
*Mili Mücadele'ye başlanması için komutanlariyla yaptiği konuşmanın tarihi
19 Kasim 1919'du.
*TBMM'nin kurulmasina 19 Mart 1920'de karar verdi.
*19 Eylül 1921'de mareşallik ve gazilik ünvanı aldı.
*Gençliğe Hitabe'de 19 cümle vardır.
*Mustafa Kemal Atatürk adında 19 harf var.
*Atatürk'ün Latife Hanım ile olan evliliği 912 gün sürdü.912 19'un 48
katı.
*10 Kasim 1938'de öldü.1938 19'un 102 katıdır.
*57 yil yaşadı.19'un 3 katıdır. Yaşamının ilk 19 yılında askerliğe
hazırlandı.Ikinci 19 yılında asker olarak hizmet verdi.Üçüncü 19 yılında
ise
ülkenin kurtarıcısı ve devlet başkanı olarak görev yaptı.
*Öldüğünde yatağının altında bulunan otomatik silahta 19 mermi vardı.
*Cenaze namazı 19 Kasim 1938'de Dolmbahçe Camii'nde kılındı.
*Atatürk'ün ölümü üzerine silah arkadaşı İsmet İnönü'nün Türk Milletine
yazdığı beyanname 19 cümledir.
*Cenazesinde çalınan Chopin'in cenaze marşının numarası 19'dur.Bu marşta
19
nota vardır.
*Miras olarak 19.000 lira birakmıştır.Yani 19'un 1000 katı.
*''Ne mutlu Türküm Diyene'' cümlesi 19 harfdir.
*''Istikbal Göklerdedir'' cümlesi de 19 harfdir.
*İstanbul Akaretler'de kaldığı evin numarası 19'dur.
İşte bu nedenle,NUTUK'da 19'ar kez tekrarlanan kelimelerden bir metin
oluşturan
Dr.Muammer Yüksel ile Dr.Erhan Kiziltan,Osmanlıca sözcükleri günümüz
Türkçe'sine çevirir bazi eksik cümleleri,anlamını bozmayacak şekilde
tamamlar.Sonuçta ortaya şu şaşırtıcı metin çıkar.
''TÜM SEÇKİN TEMSİLCİLER MİLLETE HİZMET ETMEK YERİNE GÖREVLERİNİ YERİNE
GETİRMEMEKTEDİRLER. BUNLARIN KANUNLARA BİLFİİL UYMALARI GEREKTİĞİNİ
BELİRTİNİZ.
ŞUNU SÖYLEYİNİZ:
YAKIN ZAMANA KADAR MEVCUT FAALİYETLERİ BAŞKA GÖZLE GÖRMEYE ÇABALAYANLAR
ARTIK DURUMUN FARKINA VARMIŞLARDIR.KUMANDANLARIN (ASKERLER VE YÖNETİCİLER)
HİZMET ETMELERİNE SİZ ENGEL OLUYORSUNUZ.OLAYLARI TAM OLARAK DÜŞÜNEN HER
KİŞİ
BUNUN NEDENİNİN HÜKÜMET OLDUĞUNU GÖRÜR.TÜM BAŞKANLIK SİSTEMİ BİZCE
SUİSTİMAL
EDİLMEKTEDİR.TOPLANACAK TARAFLAR SAYICA AZ OLSA BİLE AZAMİ SAYIDAKİ
DÜŞMANIN
KARŞISINDA DURMALIDIR.BU ÇAGRIYI YAPMASI GEREKEN YÜZBAŞILARDIR. BÜYÜK
ŞEREFLİ CEPHE DÜŞÜNÜLMELİDİR.
Bu metin 2 bilim adamını çok şaşırtır.Çünkü günümüz Türkiye'si ile ilgili
ipuçlari vermektedir.Bir başka deyişle Atatürk,100 yıl önceden Türkiye'de
olup bitecekleri görmüş gibidir.Dr.Muammer Yüksel ve Dr.Erhan Kızıltan
araştırmaları sırasında 19'ar kez tekrarlanan sözcükler de
bulur.Bu sözcüklerle oluşturdakları metin ise,Türkiye'deki bölücülük
hareketinin ne
aşamaya geldiğini 100 yıl önceden gösterir gibidir.
''MAKSADIN ANLAŞILIYORDU.TARİHİ VİLAYETİN AHALİSİNİ BÖLÜP DİYARBAKIR KÜRT
DEVLETİNİN KURULMASINA YOL AÇMAK. MEMLEKETİN İÇİNDE BULUNDUĞU DURUM
KESİNLİKLE BİRİSİNİN DURUMA MÜDAHALE ETMESİNİ GEREKTİRECEKTİR. İÇİNDE
BULUNULAN SOMUTSUZ KOŞULLAR GEREĞİNCE BAĞIMSIZ GRUPLAR HAREKETE
GEÇECEKTİR.YİRMİ VAKİT SONRASINDA BU DEĞERLENDİRMEYİ KİM YAPACAK VE EYLEME
GEÇECEKTİR.
Bu metinde yer alan ''YİRMI VAKİT'' ifadesini ilgi çekici bulan iki bilim
adami bir arastirma yapar.Vardıkları sonuç şaşırtıcıdır.Güneydoğu'da bir
Kürt devleti kurmak için yola çıkan Abdullah Öcalan PKK'yı 1978'de
kurmuştur.Öcalan 1999'da yakalanmıştır.Bir başka deyişle eylemlere
başladığı
yil ile yakalandığı yıl arasında 21 sene vardır.Bu da Atatürk'ün ''YİRMİ
VAKİT'' deyimine uygun bir zamandır.İki bilim adamının yorumuna göre,bu 20
vakit dolmuştur.Ve ülkenin bölünmesini engellemek için eyleme geçilmesi
zamanı gelmiştir.Nutuk'u iki bölüm halinde kitaplaştırıldığını göze alan
Dr.Muammer Yüksel ile Dr.Erhan Kızıltan,kitabın 'belgeler' bölümünde de
19'ar kez geçen sözcükleri arayıp bulur ve yeni bir metin ortaya çıkarır.
''DÜŞÜNDÜKLERİNİ AÇIKÇA SÖYLEYEN PEK ÇOK KİŞİNİN ORTAK FİKRİ;HÜKÜMETİN
BUGÜN
DÜNYAYA YAKIN DURMASININ ASIL NEDENİNİN SEÇİMLE KENDİLERİNE VERİLEN GÜCÜ
KULLANARAK SİSTEME RESMEN AYKIRI FİKİRLERİ UYGULAMAYA
ÇALIŞMASIDIR.GERÇEKYÜZÜ BELLİ OLMAYAN AZINLIKTA OLAN YÖNETİM MERKEZİ,
GERÇEK YÖNETİMİN,ANKARA'NIN DİKKATİNİ ÇEKMEK ZORUNDADIR.RÜŞVETCİ VALİLERİN
(YÖNETİCİLER) CUMHURİYET İLKELERİ YERİNE KENDİ ÇIKARLARINA YÖNELMELERİ
MÜDAHALEYİ GEREKTİRİR.''
Dr.Muammer Yüksel ile Dr.Erhan Kızıltan bu son metni günümüz Türkiye'sini
anlattığını düşünüyor.İki bilim adamı bu çalışmayı kitap haline
getirdi.'Neden Kitap'tan çikan ve ''NUTUK'DAKİ GİZLİ HİTABE'' adını
taşıyan
kitabın önümüzdeki günlerde epey tartışma yaratacağı ortada.Çünkü kitapta
Atatürk'ün Gençliğe Hitabe'sinin hangi anlama geldiği ve hitabedeki
uyarıların hangi zaman diliminde geçerli olacağı da yine 19 formülü ile
açıklanıyor.
Sonuç olarak;
ZAMANININ İLERİSİNDEKİ ADAM OLARAK NİTELENEN ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL
ATATÜRK'ÜN 100 YIL ÖNCE YAZDIĞI NUTUK,GÜNÜMÜZ TÜRKİYE'SİNİN İÇİNDE
BULUNDUĞU
DURUMU ÇOK NET OLARAK ORTAYA KOYUYOR.
1/19/2007
1/05/2007
Necati'den Fıkralar
İş adamı tıraş olurken bir yandan da berberiyle sohbet etmektedir.
Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal bir çocuk
görürler. Berber, iş adamının kulağına fısıldar;
-"Bu çocuk var ya,dünyanın en aptal çocuklarından biridir! Bak; dikkat et şimdi..."
Berber çocuğa seslenir:
-"Ali, buraya gel!". Bunun üzerine çocuk sakince dükkana girer ve yüzündeki aptalca sırıtmayla berberi selamlar. Berber işadamının kulağına sessizce, "bak şimdi" diye fısıldar ve bir elinde beş yüz bin, diğer elinde beş milyonluk bir
banknot olduğu halde çocuğa sorar:
-"Hangisini istiyorsan alabilirsin?"
Çocuk dalgın dalgın bir beş yüz bine bir de beş milyona bakar ve sonunda beş yüz binlik banknotu hızlıca çekerek berberin elinden alır.
Berber işadamına döner ve gülerek:
-"Gördün mü? Sana söylemiştim." der.Tıraş bitince işadamı sokağa çıkar ve az ileride kendi kendine oynayan Ali'yi görür. Yanına giderek, neden beş milyonluk değil de, beş yüz binlik banknotu aldığını sorar.Çocuk hiç de aptalca olmayan bir sırıtmayla yanıt verir :
-Eğer beş milyonluğu alırsam oyun biter!"
12/06/2006
İlk Adımı Atmak
Her zaman ilk adımı atmak zordur.
Her başlangıcın zor olduğu gibi.
Hayat denen macera filmini başa sarınca ilk olarak gözümün önünde canlanan ilk varlık annemdir doğal olarak.
Daha sonra adı üstünde ilkokul.
Biraz filmi hızlı sarıp ilk üniversitedeki günüm.
Tek başına hiç bilmediğin bir ortama evinden çıkıp acemice dalış ve bir süre etrafa bakındıktan sonra geçen zamanın da yardımıyla kuzuluktan kurtluğa geçiş…
Ve işte en zor dönem üniversite biter ve ilk iş başvuruları başlamalıdır.
Etraftan özgeçmiş örnekleri bulunur.Çok fazla da yazacak bir şey yoktur aslında sadece dış görünüşü süslü içeriği epey boş özgeçmişlere.
O tarihlerde daha ne internet yaygındır ne de internetteki kariyer siteleri ..
Her Pazar insan kaynakları gazeteleri heyecanla beklenir.Uygun olabilenlere fakslar gönderilir hatta posta,elden teslim gibi şu dönemde çokta fazla kullanılmayan yöntemler.
Tabi bu arada referans araştırma çalışmaları başlar ,bu süreç her dönem için hiç değişmez değişmeyecektir.Referansı olanlar sadece referans sürecini yaşar hatta gereken kişiye ulaşılır ve akabinde göreve başlanır.Bu gruptakilere şanslı doğanlar deriz….
Başvurular ardı ardına gönderilir ilgili posta kutularına ve ümitsiz bir razı oluş başlar süreç uzadıkça…
Bununla beraber yıllarca mücadele ettiğimiz sınav sinsilesi üniversiteyi bitirsek bile bizi bırakmamıştır.Sanırım bu durum Türk gençliğinin kaderidir.
Ve ilk sınava girilir.Üniversite sınavından daha önemlidir çünkü kaybederseniz hayattada kaybetmeye başlayabileceğiniz günler yakın gibi gelir insana
halbuki ilk sınavı kaybedersiniz iki,üç,dört ve diğerleri…
Bir süre sonra sınavlardan umut kesilir ve diğer yöntemlere başvurulur (bknz.referans).
Neyse ki bende böyle bir durum olmadı.Askerliğim dönüşü girdiğim iki sınavı sırayla kazandım ve iki seçenek içinden bana göre doğru olanı seçmek göreviyle baş başa kaldım.Yıllar sonra hata yaptığımı anlamıştım ama diğer seçeneğinde beni bir yere götürmeyeceği bir süre sonra belli oldu.Sınav aşaması biter ama daha işe alınmamışsınızdır.
Şimdi en zor olan mülakat safhasındadır sıra.
İlk mülakatınıza girdiğinizde sesiniz titrer,heyecandan avuç içleriniz titrer eğer görüşmede bir şeyler içmeniz teklif edilirse çok dikkatli olun.
Yoksa karşınızdakinin hafızasında çok kalıcı izler bırakabilirsiniz bir fincan kahveyi üzerinize dökerek.
Sözün kısası insanlar hayatları devam ilkler hep var olacaktır.
Önemli olan yaptığımız her işte ilk günün heyecanını duymak ve o heyecanı tüm iş hayatında sürdürmektir.Heyecanımızı kaybettiğimiz gün o iş bizim için dayanılmaz olacaktır.
İş hayatında sürekli birileri bize heyecan yaratamayacağına göre bütün olay kendimizde bitmektedir…
12/01/2006
11/30/2006
Son kez omuz omuza
Mexico City'de 200 metre finali koşulmuş. Amerikalı (siyah) atletler Tommie Smith ile John Carlos birinci ve üçüncü gelirken, ikinciliği Avustralyalı (beyaz) Peter Norman kazanmış.
Madalya töreni için bekledikleri sırada, Carlos, Peter Norman'ın yanına gelerek sormuş: - İnsan haklarına inanıyor musun?
- Evet, inanıyorum .
- Peki ya Tanrı'ya?
- Bütün kalbimle...
Bunun üzerine, iki siyah atlet kafalarındaki eylem planını açıklamışlar, Norman tereddütsüz katılmış:
- Ben eyleminizi destekleyeceğim, bana ne yapmam gerektiğini söyleyin!
İlk defa, o günler için müthiş bir provokasyon hatta devrim sayılacak bir eylem planlıyor iki genç adam:
Amerika'daki ırk ayrımcılığını ve siyahlara reva görülen fakirliği ve ikinci sınıf vatandaşlığı protesto edecekler...
Ama nasıl? Fikir Norman'dan geliyor: bir çift siyah deri eldiven buluyorlar, sağ tekini Tommie, sol tekini John eline geçiriyor; fakirliği sembolize etmek için çıplak ayakla kürsüye çıkıyorlar, başları kederle öne eğik, sıkılı yumruklarını havaya kaldırıyorlar.
Önlerinde duran beyaz atlet Peter Norman da, dayanışmasını göstermek için kalbinin üstüne 'İnsan Hakları İçin Olimpiyat Projesi Hareketi'nin kokartını iğneliyor.
Amerikan milli marşı çalarken plan icra ediliyor ve eylem koyuluyor. Ve tabii dünya birbirine giriyor. Amerika ayağa kalkıyor. Olimpiyatlar bile gölgede kalıyor, dünya gazeteleri yumrukları havada siyah atletlerin fotoğrafını birinci sayfadan veriyor...
Amerikan Olimpiyat Komitesi iki siyahın spor kariyerini o saniye bitiriyor. Eylem amacına ulaşmış, Amerika'daki zenci azınlığın durumu dünya gündemine girmiştir.
Smith ve Carlos spor hayatlarını (ve buna bağlı olarak geleceklerini) feda etmişler ama dünya tarihine geçmişlerdir.
Dünyadaki yüz milyonlarca ezilmiş siyahın ilahı haline gelmişlerdir. Peki ya Avustralyalı beyaz Peter Norman?
Meslektaşım Aynur'un anlattığına göre, Norman'ın da hayatı kararmış. Tommie Smith diyor ki:
"Peter, bir beyazdı. O günlerde siyahların haklarını savunma cesareti gösteren, onurlu ve belkemiği sahibi beyaz çok azdı. Peter, Avustralya'ya döndüğünde kimse yüzüne bakmadığı gibi, herkes tarafından yargılandı. Onun da atletizm kariyeri bitti, spor çevrelerinden dışlandı. Tehditler, işsizlik ve tecrit nedeniyle öyle sıkıntılı günler yaşadık ki, üçümüzün de ilk evliliği sona erdi."
Avustralya Devleti Norman'ı ölene kadar affetmemiş ama... Norman intikamını mezara götürmüş: 1968 Olimpiyatları finalinde ikinci olurken kırdığı 200 metre Avusturalya rekoru hâlâ, 38 yıl sonra kırılamamış.
Ölene kadar süren 'eylem kardeşliği' İki amerikalı ve bir Avustralyalı 'lanetli' atletin o gün başlayan 'eylem kardeşliği' ve dostlukları ömür boyu sürmüş. Aradan geçen 38 yıl boyunca, yazışmışlar, buluşmuşlar, görüşmüşler. Ta, geçen hafta, Peter Norman evinin bahçesinde kalp krizi geçirip 64 yaşında ölene kadar.
Ve şimdi, aşağıdaki fotoğrafa iyi bakın:
Melbourne'de yapılan cenaze töreni.
'Onurlu beyaz atlet' Peter Norman'ın tabutu, Tommie Smith (solda) ve John Carlos'un omuzlarında!
Son kez omuz omuza...
Madalya töreni için bekledikleri sırada, Carlos, Peter Norman'ın yanına gelerek sormuş: - İnsan haklarına inanıyor musun?
- Evet, inanıyorum .
- Peki ya Tanrı'ya?
- Bütün kalbimle...
Bunun üzerine, iki siyah atlet kafalarındaki eylem planını açıklamışlar, Norman tereddütsüz katılmış:
- Ben eyleminizi destekleyeceğim, bana ne yapmam gerektiğini söyleyin!
İlk defa, o günler için müthiş bir provokasyon hatta devrim sayılacak bir eylem planlıyor iki genç adam:
Amerika'daki ırk ayrımcılığını ve siyahlara reva görülen fakirliği ve ikinci sınıf vatandaşlığı protesto edecekler...
Ama nasıl? Fikir Norman'dan geliyor: bir çift siyah deri eldiven buluyorlar, sağ tekini Tommie, sol tekini John eline geçiriyor; fakirliği sembolize etmek için çıplak ayakla kürsüye çıkıyorlar, başları kederle öne eğik, sıkılı yumruklarını havaya kaldırıyorlar.
Önlerinde duran beyaz atlet Peter Norman da, dayanışmasını göstermek için kalbinin üstüne 'İnsan Hakları İçin Olimpiyat Projesi Hareketi'nin kokartını iğneliyor.
Amerikan milli marşı çalarken plan icra ediliyor ve eylem koyuluyor. Ve tabii dünya birbirine giriyor. Amerika ayağa kalkıyor. Olimpiyatlar bile gölgede kalıyor, dünya gazeteleri yumrukları havada siyah atletlerin fotoğrafını birinci sayfadan veriyor...
Amerikan Olimpiyat Komitesi iki siyahın spor kariyerini o saniye bitiriyor. Eylem amacına ulaşmış, Amerika'daki zenci azınlığın durumu dünya gündemine girmiştir.
Smith ve Carlos spor hayatlarını (ve buna bağlı olarak geleceklerini) feda etmişler ama dünya tarihine geçmişlerdir.
Dünyadaki yüz milyonlarca ezilmiş siyahın ilahı haline gelmişlerdir. Peki ya Avustralyalı beyaz Peter Norman?
Meslektaşım Aynur'un anlattığına göre, Norman'ın da hayatı kararmış. Tommie Smith diyor ki:
"Peter, bir beyazdı. O günlerde siyahların haklarını savunma cesareti gösteren, onurlu ve belkemiği sahibi beyaz çok azdı. Peter, Avustralya'ya döndüğünde kimse yüzüne bakmadığı gibi, herkes tarafından yargılandı. Onun da atletizm kariyeri bitti, spor çevrelerinden dışlandı. Tehditler, işsizlik ve tecrit nedeniyle öyle sıkıntılı günler yaşadık ki, üçümüzün de ilk evliliği sona erdi."
Avustralya Devleti Norman'ı ölene kadar affetmemiş ama... Norman intikamını mezara götürmüş: 1968 Olimpiyatları finalinde ikinci olurken kırdığı 200 metre Avusturalya rekoru hâlâ, 38 yıl sonra kırılamamış.
Ölene kadar süren 'eylem kardeşliği' İki amerikalı ve bir Avustralyalı 'lanetli' atletin o gün başlayan 'eylem kardeşliği' ve dostlukları ömür boyu sürmüş. Aradan geçen 38 yıl boyunca, yazışmışlar, buluşmuşlar, görüşmüşler. Ta, geçen hafta, Peter Norman evinin bahçesinde kalp krizi geçirip 64 yaşında ölene kadar.
Ve şimdi, aşağıdaki fotoğrafa iyi bakın:
Melbourne'de yapılan cenaze töreni.
'Onurlu beyaz atlet' Peter Norman'ın tabutu, Tommie Smith (solda) ve John Carlos'un omuzlarında!
Son kez omuz omuza...
11/21/2006
2007 Resmi Tatil Günleri
TATİL GÜNÜNÜN İSMİ | SÜRE | AY | GÜN
----------------------------------------+-------+-----------+----------
Yılbaşı |1 gün | 1 OCAK | Salı
----------------------------------------+-------+-----------+----------
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı | 1 gün | 23 NİSAN | Çarşamba
----------------------------------------+-------+-----------+----------
Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı | 1 gün | 19 MAYIS |Pazartesi
----------------------------------------+-------+-----------+----------
Zafer Bayramı | 1 gün |30 AĞUSTOS |Cumartesi
----------------------------------------+-------+-----------+----------
Ramazan Bayramı Arefesi |1/2 gün| 29 EYLÜL |Pazartesi
----------------------------------------+-------+-----------+----------
Ramazan Bayramı |1. gün | 30 EYLÜL | Salı
----------------------------------------+-------+-----------+----------
Ramazan Bayramı |2. gün | 1 EKİM | Çarşamba
----------------------------------------+-------+-----------+----------
Ramazan Bayramı |3.gün | 2 EKİM | Pperşembe
----------------------------------------+-------+-----------+----------
Cumhuriyet Bayramı |1. 5 gün | 28 EKİM | Salı
| | 29 EKİM | Çarşamba
----------------------------------------+-------+-----------+----------
Kurban Bayramı Arefesi |1/2 gün| 7 ARALIK | Pazar
----------------------------------------+-------+-----------+----------
Kurban Bayramı |1. gün | 8 ARALIK |Pazartesi
----------------------------------------+-------+-----------+----------
Kurban Bayramı |2. gün | 9 ARALIK | Salı
----------------------------------------+-------+-----------+----------
Kurban Bayramı |3. gün | 10 ARALIK | Çarşamba
----------------------------------------+-------+-----------+----------
Kurban Bayramı |4. gün | 11 ARALIK | Perşembe
11/19/2006
11/10/2006
11/08/2006
Bülent Ecevit
Türkiye'nin siyasi yaşamına tam elli yılını harcamış Bülent Ecevit'te
aramızdan ayrıldı.Aynen Süleyman Demirel gibi Türkiye'de yaşayan tam üç kuşağın bir şekilde hayatında var olduğu gibi farklı saflarda olsalarda.
Krizleri,ihtilalleri,felaketleri onların yönetiminde olduğu zamanlarda sık yaşadı bu üç kuşak.
Dürüst ve erdem sahibi olmayanların egemen olduğu politika dünyamızda
aslında bu niteliklerin doğal olması gerekirken,sahip olunduğu için ayrıcalık yarattığı ülkemde değer kazandı Bülent Ecevit ismi.
Haklı olarak kazandığı ''Kıbrıs Fatihi'' lakabını son başbakanlık döneminde çizdiği
aciz ve yorgun tablo ile yıprattı.Zamanında bırakmasını bilseydi diğerlerinin de yapamadığı gibi veya ikinci adamını yetiştirebilseydi merhum, çok daha büyük katkıları olurdu Türkiye'ye Amerika'nın terörist başını
hediye etmesinden başka.
Sağlığında hakkında ileri geri konuşanlar şimdi Ecevitçi olup çıkacak bir Türkiye klasiği olarak.
Dürüst ve ilkeli bir politikacıydı.Laikliğin ve cumhuriyetin tarafındaydı,Atatürkçüydü.
Sanatçıydı bu yüzden ince ruhluydu, kibardı.
Bir dönem Türkiye'de insanların çocuklarının adını bile vereceği kadar sevilmişti sonuç olarak.
Bazılarımızın dedeleri, babaları yıllarca oylarını ona verdi.Hasta yatağında bile yıllarca peşinden koştuğu ''köykent projesi''için destek istedi başbakandan.
Hiç bir zaman şaibeler ile anılmadı.Halkın içinde oldu hep,en büyük mal varlığı kitaplarıydı.
Örnek bir kişiliği vardı umarım ülkemde onu örnek alacak politikacılar çıkar...
Takalar
Takalar geçiyor allı yeşilli
Takalar geçiyor dümenleri lazlı
Takalar geçiyor en nazlı
Yelkenlilerden de güzel
Güvenli sularda işsiz dönenen
Gezi yelkenlilerinden çok duyarak denizi
Takalar geçiyor enginlere
Yamalı göğsünü gere gere
Takalar geçiyor yükle yürekle
Takalar geçiyor emekle dolu
Günlük güneşlik kıyılardan kopmuş
Denizlerde Anadolu
Bülent Ecevit
11/05/2006
Barış Manço-Cem Karaca Düeti
Türk müzik dünyasının iki büyük ustası Barış Manço ve Cem Karaca'nın birlikte söyledikleri '' Uzun İnce Bir Yoldayım '' şarkısı görüntüleri...
11/04/2006
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)