3/10/2009

Egemen ve Rüzgar Altı Aylık

2009 senesinin üçüncü ayına geldik. İlkokul da öğretildiği üzere ilkbahar mevsimine dahil olan ayların birincisi mart ayı.
Benim için en önemli tarafı ise doğduğum günün bu aya denk gelmesi. Diğer taraftan bu ay itibariyle Egemen ve Rüzgar altıncı aylarına girmiş oluyorlar. Artık iyice hareketlenmeye ve tepki vermeye başladılar.
Gerçi Egemen’i yatay duruma getirdiğimiz her anda bağırarak tepki veriyordu ama artık iki elini destek yaprak yavaş yavaş geriye doğru hareket etmeye başladı. Rüzgar ise yastık gibi benim göbeğim gibi destek alacak bir yer bulduğunda zıp zıp zıplamakta.
Rüzgar’ın doğduğundaki saçları döküldü ve sadece ön tarafında bir tutam saçı kaldı tabi bu arada alttan yeni saçları çıkıyor. Doğduğundan beri çok az saçları bulunan Egemen’nin ise sarı kızıl tonundaki saçları çoğalmaya başladı hatta gürleşti bile diyebiliriz. İkisi de yedi kiloyu geçtiler. Artık onları taşımak ilk zamanlardaki gibi kolay olmuyor. İlerleyen günlerde ise çok daha zorlaşacağı aşikar.
Dünyaya geldiğimiz dönemler bizler için ayrı önem taşır. Ne ilginçtir ki benim doğduğum 1973 senesi Boğaziçi Köprüsü’nün kullanıma açılmasıyla hatırlanırken oğullarımın doğduğu 2008 senesi belki de 1928’den daha ağır bir kriz olan dünyadaki ve Türkiye’de ki ekonomik kriz ile hatırlanacak. Benim için seksenler kendine özel ve özlem duyulan bir dönemdir.
Ama Egemen ve Rüzgar için ikibinonlu yıllar ve devamı çok özlem ile hatırlanacak dönemler olmayacak gibi. Umarım haksız çıkarım. Seksenlerde her ne kadar ülke karmaşa içinde olsa da seksenli yıllarda birbiriyle ilişki içinde olan insanların daha samimi ve içten olduklarını düşünüyorum.
Bunun yanında o dönemlerde günlük hayatımızın teknolojinin yarattığı karmaşadan daha uzak olduğu, henüz kredi kartlarının herkesin cebine girmediği ve alışveriş merkezlerinin inşa edilmediği için sürekli yenilenen ve yinelenen ihtiyaçlarımız yokken daha huzurlu ve mutlu olduğumuzu düşünüyorum.
Milenyum çağı dediğimiz ikibinli yıllardaki gelişmelerden tabi ki gayet memnunum ama öyle bir sarmala itiliyoruz ki insan doğası gereği sürekli isteklerin ve ihtiyaçların sonu gelmediğinden her daim daha gelişmiş ve hayatı daha kolaylaştıran ürünler önümüze sürülüyor, çoğumuz da bu ürünlere doğal olarak sahip olmak istiyor.
Oysa ki seksenlerde sahip olmak istediğimiz en gelişmiş ev aletleri ; bombe ekranlı renkli televizyon ve Beta ve VHS diye iki formatta bulunan videolardı.
Yıllar geçiyor, ihtiyaçlar değişiyor. Değişmeyen tek şey ülkemin makus talihi.