10/09/2013

Ayasofya Fotoğraflarım

Güneşli bir sonbahar günü. 
İstanbul tam anlamıyla turist kaynıyor.
Şehrin en turistik bölgelerinden biri olan Sultanahmet'teyim. 
Gezelim görelim programımın adresi Ayasofya. 
Girişte yüzlerce insan kuyrukta. 
Müzekartım sayesinde bilet alma sırasını geçip içeriye yönleniyorum.
Ayasofya, Bizans İmparatoru Justinianos tarafından 527-565 yılları arasındaki dönemde yapılmış.
916 yıl kilise olarak kullanılan yapı 1453'te Fatih Sultan Mehmed'in fethi ile 482 yılda cami olarak kullanılmış.
Bu kadar yıllar boyunca böyle muhteşem bir yapının hala ayakta durması muhteşem bir durum.
Halen restorasyon çalışmaları devam ediyor. İçeri de büyük inşaat iskeleleri mevcut.
Ayasofya bir isim değil sofya Yunanca da bilgelik anlamında bir kelime. Ayasofya ise yüce bilgelik demek oluyor bu durumda.
Yapı oldukça etkileyici. Klasik olacak ama insan içerisinde yürüken, mermerlere dokunurken yüz yıllarca öncesini hissediyor.
Aşağı da Ayasofya da çektiğim kareler yer almaktadır.























10/02/2013

Garip Hikayeler Serisi

Yatmak için yukarı çıktı. Odasına varan merdivenleri çifter çifter çıkmaktan hoşlanıyordu. Fakat her seferinde merdivenlerin başında büyükannesi ile karşılaşıyor, azarı işitiyordu. Beyaz başörtülü ve açık mavi geceliğiyle Saadet Hanım, elinde tuttuğu fenerin ışığıyla duvara yansıyan gölgesiyle başka alemlerden gelen hayaletler gibiydi. Yaşadıkları ev, üç katlı eski bir konaktı. Odasını küçük kardeşi Rıza ile paylaşıyordu. Rıza bazı geceler korkuyor ve abisinin yanına yatıyordu. Her ne kadar tek kişilik yatakta sıkışık bir durumda olsa da kardeşini yatağına götürmeye gönlü el vermiyordu. 

Sabah oldukça geç uyandı. Mutfağa koştu. Okula yetişmesi için çabuk olmalıydı. Karnı zil çalsa da okula geç kalıp öğretmeninden laf yemek hiç işine gelmiyordu. Aklına hükümetin açıkladığı yeni demokrasi paketi geldi. Bundan sonra sabahları  ''Andımız'' 'ı okumayacaklardı. Bununla birlikte kompozisyon derslerinde X, W, Q harflerini  kullanabileceklerdi. Ama bu pakette aklını karıştıran ( bundan sonraki seçimlerde nasıl bir sistem uygulanacağı gibi) bir çok nokta vardı. Barajı düşürmekle ne kadar demokrat olunabileceğini düşünüyordu. Ona göre bu durum ters orantılı bir eğrinin demokrasiyi kesen demoklesin kılıcı gibiydi. 

İnsanoğlunun kendi yazılı tarihi öncesinde bir Altın Çağı olduğuna hep inanmıştı. Belki de geçmişe özlem denilen bu durum insanın kendi içinde tanrılaştırdığı boş bir statü ve ölümsüzlüğe erişmenin peşinde sürüklenen ilkel beyinlerin mantıksız bir betimlemesiydi. Günahkar şehirlerin yıkıldığı, aniden ortaya çıkan meleklerin insanlara nur saçtığı zamanlarda, göklerin kapılarını açıp aşırı gürültülerin inanılmaz sessizliklere dönüşmesiyle kanunları kendi adına yürütenler bu Altın Çağa inananlar olabilir miydi?

1971 yılı şubat ayında ABD tarihteki en süreli misyonu olan insansız bir uzay aracı fırlatırken Türkiye de yaklaşık bir ay sonra yani mart ayında TürkSilahlı Kuvvetleri ''12 Mart Muhtırası'' ' nı yayınlıyordu. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Meduh Tağmaç ve diğer kuvvet komutanları imzalı bu muhtırayı Cumhurbaşkanı, Cumhuriyet Senatosu ve TBMM Başkanvekilliği'ne veriyordu. 

Cumhuriyet senatosunu yeni neslin bilmesi zor olduğundan şöyle anlatabiliriz; Cumhuriyet Senatosu; 1961 Anayasasına göre yasama organını meydana getiren iki meclisten biri olup, genel oyla seçilen 150 üye, Cumhurbaşkanınca seçilen 15 üye ve tabii üyelerden kurulan yasama organıdır. Kanunların akışını yavaşlattığı görüşü sonucu 1982 Anayasası ile yürürlükten kaldırılmıştır. 

İşte aynı tarihlerde kimin ne yaptığını belirtmek kimin nereye gideceği konusunda da bir fikir veriyor.