6/14/2013

Occupy Taksim


Günlerdir Taksim Gezi Parkı'nda yaşananlar milyonlarca insan tarafından her türlü platformda konuşuldu, tartışıldı, yazıldı, çizildi. Hatta Duman grubu direnişin şarkısını yaptı.

  
Gezi Parkı direnişini anlatan ilk kitap '' Gezi Günlükleri', Yazılama Yayınevi tarafından basıldı ve satışa çıktı bile.
Bir çok sanatçı tarafından özgün çalışmalar da arka arkaya geliyor ve gelecekte...
Ben de sadece kendi blog yazı tarihime not düşmesi amacıyla fikirlerimi buraya yazıyorum. Yoksa çok derin derin analizler yapacak veya kimsenin bugüne kadar söylemediği parlak bir fikir parıltısını sosyal medya ortamına salacak değilim.
Bugün itibariyle geldiğimiz noktaya baktığım da başbakanın ve valinin yaptığı görüşmelerde, direnişlerin sonuna geldiği gibi bir izlenim var veya öyle bir hava, devlet ve hükümet yetkilileri tarafından yaratılmak isteniyor. Üç haftadır süregelen olayların patlak vermesinde ki ilk kıvılcım olan polisin orantısız güç kullanımı, yetkililerinde hali hazırda rahatsızlık duyduğu bir durum. Kamuoyuna yansıtılmak istenen bütün yaşananların çevreci kaygılar sonucunda meydana geldiği ve Gezi Parkı ile ilgili sonuca ulaşıldığında ortamı biber gazı bulutları yerine pembe bulutların kaplayacağı yönünde. Yetkililer, tüm direniş ve olayların aslında hükümete olan tepkiden kaynaklandığını kabullenmemeye devam edeceklermiş gibi gözüküyor.
Direnişin bugünlere kadar gelmesi doğal olarak iktidar tarafında rahatsızlık yaratmakta ve  kendi tabanına  iktidar zayıflığı olarak yansımakta. Ayrıca hükümetin demokrasiye aykırı olarak yorumlanacak uygulamaları Avrupa Birliği'ne kadar ulaştı ve haklı tepkiler doğurdu. Bununla birlikte başbakanın sert uslubu, Türkiye'nin dünya da zayıf olarak kabul edilen demokrasi karnesini daha da vahim seviyelere sürükledi. Ekonomiye olan negatif yansımaları, turizmin alacağı ağır darbeleri zaten sokakta yürüyen her vatandaş biliyor. Neyse ki dikkat çektiğim bu noktalar sanırım başbakanın yakın çevresi tarafından da kendisine benimsetildi. Son iki günde kendisinden gelen sinyaller de yumuşama yönünde. Sonuçta çok büyük bir ihtimalle Türkiye'nin on ikinci cumhurbaşkanı olacak olan Recep Tayyip Erdoğan dünyaya böyle olumsuz bir imaj vermek istemiyor. Her ne kadar biz Türklerin toplumsal hafızası zayıf olsa da dünya vatandaşları biraz daha çemberi daraltırsak Batılılar bizim gibi değiller. Osmanlının yüz yıllar önce Avrupalıların büyük büyük dedelerine yaşattıkları her daim hafızalarının bir köşesinde saklı dururken kendi gencine gaz sıkan, orantısız güç uygulayan bir hükümetin mensupları uzun yıllar boyu unutulmaz.