2/24/2009

Cesur Yürek Bülent Korkmaz

Galatasaray’ın yeni teknik direktörü Bülent Korkmaz.


Galatasaray tarihinin rekortmen kaptanı. Nam-ı değer ‘’ Cesur Yürek’’.
O kadar cesur bir yürek ki kendini bile bile aslanların önüne attı.
Şimdiden bir grup insan başarısız olacağına dair balonları uçurmaya başladılar.
Daha önce Ertuğrulları, Rızaları, Oğuzları, Rıdvanları yiyen parçalayan bu güruhun yeni kurbanı ‘’Cesur Yürek’’.
Türk futbolunda yer etmiş bir olgu vardır ki Türk futbolcusunun psikolojisinden en iyi yine Türk Hoca anlar.
Bence de doğru bir düşüncedir. Hatta Fatih Terim’in başarısının kaynağı kendisinin de futbolcu olmasından
dolayı Türk futbolcusunun yapısını çok iyi bilmesi ve yol haritasını buna göre çizmesidir.
Yabancı teknik adamlar her türlü teknik , taktik ve antrenman programlarını dünya standartlarına göre hazırlayıp
bu çerçevede çalıştıklarından dolayı bizim futbolcularımız ile genelde aynı frekansı tuturamazlar.
Bizim futbolcularımızı motive etmek için öncelikle onlar ile aynı dili konuşmak ve aynı tarza sahip olmak gerekir.
Biz Türk milleti olarak aidiyet duyguları en üst düzeyde olan insanlar olduğumuzdan bu durum desteklediğimiz
takımlara da yansır.
Bilent Korkmaz 25 yıllık Galatasaraylıdır ve bu takım için varığını yoğunu ortaya koymuştur.
Teknik direktörlük döneminde de aynı hırs ve azimle çalışacağına inancım sonsuzdur.
Başarılı olup olmayacağını şimdiden kimse bilemez fakat üst üste alınabilecek kötü sonuçlar
yukarıda söz ettiğim güruh tarafından pusuda beklenmekte olup bir an önce üzerine çullanmak
İçin fırsat kollanmaktadır.
Umarım Kaptan bu duruma direnir ve başarılı olur.
Elinde geçen bu çok büyük fırsatı değerlendireceğini düşünmekteyim.
Galatasaray taraftarının kendisine her daim sevgisi mevcuttur.
Perşembe günü de UEFA Kupası’nda takımına tur atlatarak bu taraftara ilk hediyesini vermesini
tüm kalbimle temenni ederim.

‘’ Cesur Yürek ‘’ evine hoşgeldin.




2/18/2009

Egemen ve Rüzgar'lı Günlerde Anılar ve Gazanfer Özcan

Geride bıraktığımız senelerin her daim en kısası olan şubat ayının da yarısını geçtik. Son iki günün bizim için en büyük gelişmesi Egemen ve Rüzgar’ın gece uykularına kendi başlarına yataklarında Hale ve benim fazla müdahalesi olmadan geçiş yapması oldu şüphesiz. Umarım bundan sonrada kendi kendilerine uykuya geçebilirler.
Egemen Rüzgar’a göre zorlanıp biraz daha fazla bağırsada bir süre sonra gelen giden olmayınca mecburen uykuyu geçti. Bakalım bundan sonraki süreci hep beraber göreceğiz.
Kendi başına uyumamak konu başlığı altında aklıma ilk gelenler, ben uyuyuncaya kadar bir süre anneanemin bana eşlik etmesidir.
1979 yılında Ankara’ya taşındığımızda malum ülkenin en karışık dönemleriydi. Daha altı yaşında olmama rağmen güvenli bir ortamda olmadığımızın farkındaydım. İstanbul’daki evimiz karakolun tam karşısında olması itibariyle kendimi daha güvenli hissediyor ve buna karşılık hiç bir bilmediğim bir şehrin bir semtinde evin oturma odasına göre daha arka tarafında kalan odasında tek başına uykuya dalmak bana çok kolay gelmiyordu açıkçası. Tabi hayatımın her döneminde olduğu gibi yine rahmetli anneannem yardımıma koşuyor ve uykuya dalana kadar bana eşlik ediyordu.
Dün akşam bir usta sanatçıyı daha kaybettik . Yeni jenerasyonun Avrupa Yakası dizisinin Tahsin Babası olarak bildiği fakat otuzlu yaşlar ve üstündekilerin Kuruntu Ailesinin reisi Hüsnü Kuruntu olarak tanıdığı Gazanfer Özcan hayatının son döneminde bile çalışarak daha doğrusu devlete olan vergi borçlarını ödeyebilmek için çalışması gerektiğinden belkide aşırı yorgunluğun da etkisiyle aramızdan ayrıldı.
Tek kanallı TRT yıllarının aklımızda kalan keyifli dizileriden biriydi Kuruntu Ailesi. Dizinin çoğu kişi tarafından beğenilmesinin sebebi usta tiyatrocuların rol almasıydı diye düşünüyorum.
Aslında bu düşüncem her dönem televizyonlarda yer alan diziler içinde geçerli. Tiyatrooyuncularının yer aldığı diziler her zaman toplum tarafından beğeni ile takip ediliyor.
Örnek geçen sene aramızdan ayrılan Savaş Dinçel’in oynadığı Ekmek Teknesi dizisi, yine uzun yıllar TRT de izlediğimiz Bizimkiler , Ferhunde Hanımlar gibi diziler. Bunun nedeni ise ortaya konan oyunculuğun çok daha inandırıcı ve insanlara sıcak gelmesidir.
Kuruntulu olmak, olmamış ama olabilecek bir durum karşısında önceden evham yapmak, karamsarlığın bir başka tipi, bende biraz böyleyim sanırım işte Hüsnü Kuruntu karakterinde kendimden bir parça bulmam, belkide bu diziyi özellikle de Gazanfer Özcan’ı sevmemdeki etkendi ve ölümü üzerine hissettiğim üzüntü.
Hayatım boyunca hiç yüz yüze gelmediğim , gelsem bile tanımadığım birinin kaybına duyulan üzüntü duygusu nasıl tanımlanır bilmiyorum. Aynı duyguyu Barış Manço ve Kemal Sunal’ın ölümlerinde de hissetmiştim.
Hüsnü Kuruntu’nun heyecan ve panik içinde ordan oraya ağır ağır ve yaylanarak koşması, gözlüğünün üstünden attığı bakışlar, çalmaya uğraştığı kanun, yanlış anlamadan kaynaklanan komik durumlar, kızkardeşi ile atışmaları aklımda kalanlar.
Belkide çocukluğumdan kalan figürlerin yıllar ilerledikçe bir bir azalması hiç tanımadağım birinin ölümüne duyduğum üzüntünün nedenidir.


2/10/2009

Egemen ve Rüzgar Beş Aylık Oldu

08.Ekim.2009 tarihi itibariyle Egemen ve Rüzgar beş aylık oldular. Günler geçtikçe onlar ile birlikte geçirdiğim vakitlerin keyfide artıyor.

Tabi bu her daim gülüyoruz eğleniyoruz anlamında değil çünkü MVAB Egemen’e ilgiyi azaltığınızda ve yatay olarak geçirdiği süreyi artırdığınızda anında bağırmaya başlıyor. Son günlerde ağlamasını kesmek için yeni bir yöntem geliştirdim. Ağlamaya başladığı anda cep telefonumun müzik çalarından bir şarkı seçiyorum ve yanan sönen ışıklar eşliğinde Egemen bir süreliğine susuyor hatta uykusu varsa uyumaya bile başladığı oluyor. Sonuçta daha şimdiden cep telefonu bağımlısı oldu.

Bununla birlikte video kameraya da büyük ilgi duyuyor. Zamane çocukları tanımı bu olsa gerek. Egemen’i kameraya alırken kamerayı yan tarafa çevirince ağlamaya başlıyor kendisine döndürünce susuyor. Çekmeye başlayınca kameraya doğru bakıyor.

Keza Rüzgar da ne zaman çekim yapsam doğruca kameraya bakmaya başlıyor. Şimdiden yüzlerce fotoğrafları ve kamera kayıtları oldu daha dört ayı geride bıraktık zaman ilerledikçe harici disklerde depolayacak alan kalmayacak sanırım. Badalıoğlu ailesinin gündeminden Türkiye gündemi ile ilgili bir kaç söz edecek olursam en taze gelişme Maliye Bakanımız nam-ı değer Kemal Abi tedavi olmak için bugün ailesi ile birlikte Amerika Birleşik Devletlerine uçtu. Türkiye de ki tedavi yöntemlerini ve doktorları yetersiz buluş olmalı ki kendini Amerikalı doktorların ellerine teslim etti diye düşünürken orda da kendini bir Türk doktora emanet ediyormuş. Bu durumda niye gidiyor oralara?

Trakya’nın bağrından kopan Eskişehir milletvekilimiz renkli devlet adamımız Kemal Unakıtan’a acil şifalar diliyorum.

Bir iki gündür bir kısım medya, hükümet üyelerinin çocuklarının yaptıkları işler ile yakından ilgilenmeye başladı. Tabi ilginin yöneltilmesinde en önemli faktör CHP İstanbul Belediye Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ortaya attığı iddalardı. Önlerine gelen gol pasını kaleye yuvarlamak için pusuda bekleyenler doğal olarak golü atmak için hamleleri yaptılar . Bir taraftan da seçim anketleri manşetlere çıkmaya başladı. Şimdiden AKP’nin önde olduğu izlenimleri akıllara kazınmaya başladı.Bu arada Belediye Başkanımız Kadir Topbaş’ın zamanında çevirdiği filmi de unutmamak lazım.

Aslan yürekli kahraman başbakanımızın Davos Seferi sonrasında halı altına süpürülen ekonomik kriz haberleri sonrasında yerel seçimlerin yaklaşması gündemi bir kez daha değiştirecek.

Bunların yanında birde ikinci Recep İvedik fırtınası başlıyor. İnsanlar sevgililer gününde Recep İvedik2 filmine gitmeliler mi tartışmaları yapılıyor.

Recep İvedik sinema filmi midir yoksa sadece kayıt mıdır ? Recep İvedik filmine gidip gülenler sığ düşünceli, kültürel alt yapısı zayıf insanlar mıdır ve benzeri kalıp sorular, çeşitlermeler daha çok yazılıp çizilecek anlaşılan.

Sonuçta ortada net bir gerçek var ki bu filmin birincisini dört milyondan fazla kişi seyretmiş, televizyonda yayınlandığı gün izlenme oranları diğer programları epey geride bırakmış. Bence buradaki yöneltilecek klasik soru sanat sanat için mi yoksa sanat insan için mi yapılmalıdır?

Ben Recep İvedik filmini sinemada izlemedim daha sonra evde izledim. Seyrederken keyif aldım ve güldüm. Zaten film ile ilgili Çağan Irmak filmlerinde olduğu gibi bir beklentim de yoktu. Bir ton stresin altında yaşadığımız metropol hayatında AROG gibi bu tarz filmler sayesinde bir kaç saatliğine gülüp kahkaha atabiliyorsak fazlada beklentiye girmemek gerekir düşüncesindeyim.

Recep İvedik2 için sinemaya gider miyim bilmiyorum ama yazılı ve görsel medyada konu o kadar çok gözümüze sokuluyor ki açıkçası ister istemez filmi merak ediyorum.

Son maddem futbol. Sanki bu sene Anadolu’dan bir şampiyon çıkaralım sevdasıyla birileri bir takım gayretler içerisinde gibi geliyor.

Belkide başarısızlığa kılıf arıyorum. Fakat son yapılan hakem hatalarını gördükçe aklıma başka bir düşüncede gelmiyor açıkçası.

Herşeye rağmen 2008-2009 senesi uzun yıllar unutulmayacak bir sezon olacak umarım Galatasaray’ın şampiyonluğu ile son bulur.

2/02/2009

Aile Fotoğrafları

Fotoğraflar bir profesyonelin vizöründen. Doğumda da fotoğraflarımızı çeken Özer Özyön tarafından çekildi. Egemen genel tarzına uygun olarak bir çok karede bağrıp çağrırken görüntülendi. Rüzgar, efendi ve ağırbaşlı takıldı her zamanki gibi.
Artık karakteristik özellikleri iyice belirginleşip farklılaşmaya başladı.
Bende geleceğe dair tahminler yapıyorum bakalım ne kadarından haklı çıkacağım.
Baba olunca çocuklarında kendine dair bazı özellikler benzerlikler arıyorsun, sanırım normal bir durum olmalı.
Egemen benim durağan olmayan sürekli değişiklik isteyen tarafım, Rüzgar ise sakinlik ve dinginliği seven tarafım gibi geliyor.
Mükemmel bir duygu !

2/01/2009

Egemen ve Rüzgar Günlükleri

Zaman hızla akıp geçerken günlük koşuşuturmalardan dolayı buraya fazla vakit ayıramamaya başladım. Rüzgar ve Egemen hızla büyüyorlar.
Dördüncü aylarının içindeler.
Artık daha fazla yiyip daha fazla uyuyorlar.
Daha fazla hareket ediyorlar.
Egemen'i yüzükoyun bıraktığımızda santim santim yol almaya başladı.
Rüzgar ise olduğu yerde kendini döndürmeye çalışıyor.
Sabahları çok keyifli oluyorlar.
Bir arada geçirmek için günün en güzel zamanı sabahları.
Akşam oldukça banyo saatlerine kadar açlık ve uyku onları iyice zorladığı için genel akşamları daha zor geçiyor.
Akşam 22.00'den sonra ikiside uyuduğu zaman bizim için akşam tekrar başlıyor iki saatliğine...