12/29/2008

Bir Senenin Ardından

Senenin sonu geldi.

Herkes kendi penceresinden gördüklerini bir yerlere yazıyor.

‘’Kayıhan Dünyası’’ ismini verdiğim bu sanal ortamdaki penceremi de ben aralıyorum geride kalan seneye dair.

2008 senesini dünya , Türkiye ve bizim ev açısından değerlendirirsek oldukça hareketli bir yıl olarak geride kaldı.

2008 senesinde dünyada meydana gelen en önemli olay, Amerika’dan başlayıp tüm dünyayı etkisi altına alan küresel krizdi. Yılın ilk aylarında Amerika da ki ekonomik göstergeler krizin sinyallerini veriyor, ekonomistler ekim ayında tavan yapacak krizin haberlerini vermeye başlıyordu. Dünyanın en büyük finans kurumları arka arkaya zarar açıkladı, kimini devlet aldı kimi birleşme yoluna gitti, dünya çapında bir çok bankacı işsiz kaldı.

Olayın daha vahim tarafı asıl krizin derin etkilerinin 2009 yılında yaşanacağında dair uzmanların görüşleriydi.

İkinci önemli olay, Amerika Birleşik Devletleri tarihinde ilk defa bir siyahi vatandaşın başkan seçilmesi ve dünya tarihinde yeni bir döneme başlanacağına dair oluşan görüştü.

Görev süresinin sonuna doğru kafasına ayakkabı fırlatılan ilk Amerikan Başkanı ünvanına sahip olan George W. Bush’a duyulan nefretin nedeni ortadoğu da birçok masum insanın ölmesinin tohumlarını atmasından başka bir sebep değildi. Küba’nın efsane lideri Castro görevini kardeşine bıraktı. Kosova bağımsızlığını ilan etti.

Çin’de 7.9 şiddetindeki deprem de otuz iki binden fazla kişi hayatını kaybetti.

Sırp kasabı Radovan Karadziç 12 yıl kaçtıktan sonra yakalandı.

İsrail Filistin halkını katletmeye devam etti.

Gürcistanda yüzlerce sivil hayatını kaybetti.

Korsanlar gemileri kaçırdı.

Atina’da 15 yaşındaki bir çocuğu polisin öldürmesi ülkede infiale yol açtı. Kendilerini anarşist ve iktidar karşıtı olarak tanımlayan gençler otomobilleri, karakolları ve bankaları kundakladı.

İşte dünya da yaşanan ve benim için önemli olan olaylar bunlardı.

Gelelim Türkiye’ye de neler oldu.

Terör karanlık yüzünü göstermeye devam etti. Diyarbakır’da, Güngören’de , İstinye’de ABD Büyükelçiliği’nin önünde ve ülkemin doğusun da güneydoğusun da.

Türban sorunu çözümlenemedi, laikler ve diğerleri arasındaki çizgiler belirginleşse de iyice birbirine karışmaya belki de alışmaya başladılar.

Deniz Baykal çarşaflı bir vatandaşa CHP rozeti taktı.

Youtube’a erişim yasaklandı.

Ergenekon davası başladı.

Aysel Gürel vefat etti , ölmeden çok kısa bir süre önce bir TV reklamında oynadı.

Bülent Ersoy’a halkı askerden soğuttuğu iddasıyla dava açıldı, beraat etti.

İktidar partisine kapatılmak istemiyle dava açıldı. Kapatılmadı , ceza verildi.

Tersanelerde işçiler hayatlarını kaybetmeye devam etti.

1 mayısta orantısız güçler hakim oldu.

61.Cannes Film Festivali ‘’En İyi Yönetmen’’ ödülü Nuri Bilge Ceylan’ a gitti. Ceylan kazandığı ödülü yalnız ve güzel ülkesine ithaf etti.

Fenerbahçe şampiyonlar liginde çeyrek finale kalırken aynı Fenerbahçe bir sonraki sezon şampiyonlar ligini 2 puanla ve sonuncu sırada bitiriyordu.

İngiltere kraliçesi ülkemize geldi Abdullah Gül ilk defa gri papyonu siyah smokini ile kraliçe adına verdiği yemeğe katıldı. Başbakan koyu renkli takım elbiseyi tercih etti.

Kapalı alanlarda sigara içmek yasaklandı.

Milli Takım Avrupa Şampiyonası’nda üçüncü oldu, son dakika galibiyetleriyle tarih üstüne tarih yazdı.

Metallica İstanbul’da konser verdi.

Banker Kastelli intihar etti.

Suna Pekuysal’ı kaybettik.

Abdullah Gül kayıp trilyon davasından hüküm giyen Necmettin Erbakan’nın kalan cezasını affetti.

Galatasaray 2007-2008 Turkcell Süper Ligi şampiyonu oldu.

Gazeteci Kazım Kanat hayatını kaybetti.

Can Dündar’ın ‘’Mustafa’’filmi büyük tartşmalara yol açtı. Seyretmedim .

Ve 2008 senesi bizim eve Egemen ve Rüzgar’ı getirdi.

Benim için sadece 2008 senesinin önemli olayı değil otuzbeş yıllık hayatımın en önemli olaylarından biri olarak Badalıoğlu ailesinin tarihindeki yerini aldı.

Hale öğretmenlik hayatına ara vererek annelik hayatına ilk adımları attı.

Bende haziran ayında Turkishbank’tan Akbank’a geçerek kariyerim adına önemli bir adım atmış oldum.

Tam anlamıyla 2008 senesi acı ve tatlı günleriyle geride kaldı.

2009 senesinden en büyük beklentim tüm ailem için öncelikle sağlık ve huzur gerisi su akar yolunu bulur.

Nice mutlu yıllar olsun…

12/22/2008

Egemen ve Rüzgar'ın İsimlerinin Hikayesi

Egemen ve Rüzgar’lı bir haftasonu daha geride kaldı. Halen tam olarak hastalıktan kurtulamasalar da geçen haftaya göre çok daha iyi oldukları kesin. Hatta Pazar günü gezmeye bile gittiler. Bugün itibariyle de verem ve karma aşılarını oldular. Egemen var gücüyle bağırmaya, Rüzgar içli içli mırıldanmaya devam etti.

Bu arada Egemen ve Rüzgar’ a isimlerini nasıl verdiğimizi anlatmak isterim. Her insanın doğal olarak sevdiği isimler vardır ve birgün çocuğu veya çocukları olursa o ismi veya isimleri vermek ister. Akıldan ve kalpten onlarca isim geçerken bazı isimler ön plana çıkar sonuçta anne ve baba çoğu zaman ortak bir veya birkaç isimde anlaşır veya anlaşması normal olandır. Ayırca aile büyüklerinin isimlerini de koymak gelenektir. Bizimde hamilelik sürecinde aklımızdan ve gönlümüzden çeşitli isimler geçti.

Özellikle Ilgın ve Ilgaz benim favori ikili ismimdi. Emir ve Demir’i de unutmamak lazım. Hale de Toprak ve Rüzgar üzerinde duruyordu. Anlaşılacağı gibi ikimizinde iki isim üzerinde anlaşması zor gözüküyordu. Bizde isim verme işini paylaşma yoluna gittik ikizlerimizin olması avantajını kullanarak. Yıllardan beri Egemen ismini de çok severdim Hale de Rüzgar’ı . Sonuçta herkes sevdiği ismi çocuğuna verdi babalarının isimlerini de peşine ekleyerek. Egemen Arif ve Rüzgar Oktay ömürlerinin sonuna kadar taşıyacakları oldukça uzun isim ve soyadlarına sahip oldular aynı babaları gibi.

12/18/2008

Egemen ve Rüzgar'lı Yetmiş Gün

En son yazımda Egemen ve Rüzgar’ın gülücüklerini bekliyordum. Her ne kadar son bir haftadır hapşırık ve öksürük duyuyorsam da ufak ufak gülümsemeler başladı. 08.Ekim.2008 saat 17.50 sularında hayatıma akan bu ikili geride bıraktığım yetmiş günde bana baba sıfatını eklediğim yeni hayatımda ne kadar zor ve sorumluluk isteyen bir dönemin başlangıcı olduğunu fakat bunların yanında da tarif edilemeyecek karşılıksız bir sevginin var olduğunu da gösterdi.
Özellikle geçtiğimiz son bir haftada onların hasta olması ve benim bir şey yapamamam karşısında hissettiğim çaresizlik ‘’evet baba olmak buymuş ‘’ dedirtti. Tabi bir şey yapamamak ile kastım daha çok ufak oldukları için ilaç kullanamadıkları ve enfeksiyonun geçmesini beklemekten başka bir çare olmamasıdır.
Geriye baktığım yetmiş günde ilk günlere kıyasla yol aldığımızı düşünüyorum. İlk haftalarda iki üç saat arası süren gece uykuları bazenbeş altı saati geçebiliyor. Daha doğrusu Rüzgar’ın geçiyor. Egemen belkide tam doymadığı için gece en az iki kere uyanıp ortalığı yakıp kavurabiliyor. Belki bu tespitleri yapmak için çok erken olabilir ama yavaş yavaş kişiliklerini belli eden sinyalleri vermeye başladılar.
En belirgin özellik Rüzgar ağlarken alt dudağını kıvırıp içten hafif sesler çıkartıyor ilk başlarda daha sonra sıkıntısının kaynağına göre sesinin şiddetini artırıyor. Egemen ise gözünü açar açmaz direkt çığlığı basıyor. Genelde gözyaşı eşlik etmeyen bu ağlamalar her akşam belli saatlerde tekrar ediyor.
Haftasonları dışarı çıkıp gezebiliyoruz. Bu konuda artık pratiklik bile kazandık diyebilirim. Bir hamlede ikili puseti arabanın arkasında çıkarıp kullanılır hale getirebiliyorum. Çünkü ilk başta puseti katlamayı beceremeyerek bebek malzemeleri satan bir mağazadan yardım almıştık.
Daha önemlisi Egemen ve Rüzgar’ı Hale olmadığında tek başıma idare edebiliyorum. Her ne kadar Sakarya Meydan Muharebesi ayarında mücadele etsem de bir şekilde Hale’siz zamanları geçirebiliyoruz. Tabi çocuklar emekleme ve yürüme safhalarına geçince ne kadar başarılı olabilirim yaşayıp göreceğiz.
Son söz; bana bu harika duyguları yaşattıran Allah’a milyonlarca kez teşekkür ederim.