9/25/2008

Hayat Devam Ederken

Yaşamın normal seyrinde akıp gittiği , sanki öylesine yaşayarak günleri arka arkaya devirip geride bıraktığımız zamanlarda hayat bir anda ortaya öyle olaylar koyar ki aslında monoton gözüken sıradan hayatımızın ne kadar değerli olduğu olgusunu hatırlatır.

Eylül ayının ilk haftası yaşadığımız annemin kalp krizi geçirmesi ve sonrasında geçen süreç, anlatmaya çalıştığım hayatın değerine dair verebileceğim en çarpıcı örnektir.

Otuzlu yaşlarımın tam ortasına geldiğim bu dönemlere baktığımda yakın çevremde ki dünyaya gelenlerin sayısının önemli ölçüde artması yanında, uzun yıllardır yani küçüklüğümden beri tanıdığım bildiğim yakın çevrem olsun dış dünyadan olsun hayatını kaybeden insanların sayısının çocukluk ve yirmili yaşlarıma kıyasla belkide göreceli olacak ama bana çok fazla geldiği duygusudur.

Çok klasik ama çokta doğrudur ki insan yaşlandığını kendisinden büyüklerin sayısının giderek azalmasıyla farkına varıyor. İnsan çocukluk ve gençlik dönemlerinde aile büyükleriyle sanki her daim bir arada olacakmış gibi onları hiç kaybetmeyecekmiş gibi düşünüyor. Hayatın gerçekleri ile karşılaşınca ise bir dolu havada uçuşan duygu ve düşünce ile kalıveriyor bir anda.

Ne mutlu ki geçen ay yaşadığımız bunalımlı günler yerini sağlık haberlerine bıraktı ve oğullarımın gelişinin heyecanına kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Doktorumuz Bora Bey’in belirlediği tarih 9 Ekim Perşembe günü fakat bu tarihe kadar her an doğum gerçekleşebilirmiş. Bu yüzden hazırlıklı olmalıymışız. Zaten geçtiğimiz iki haftadan beri her şekilde hazırlığımız tamamlandı. Hale’nin bavulu kapının yanında hazır olarak bekliyor.

İşin adrenalin yüklü tarafı ise doktorun söyledikleri. Bebekler ne zaman canları isterse gelebilirlermiş ve bu durum genelde gece saatlerinde vuku bulurmuş. İşte baba olmak bundan sonra başlıyor diye düşünüyorum. Hamilelik süresince her türlü sıkıntıyı yaşayan anne artık yükün bir bölümünü de babaya aktarıyor.

Babalar için hamilelik en rahat dönem sadece rutin hayata ev işleri dahil oluyor. Bu süreçte ortada henüz birşey olmadığı için babalık duygusunun farkındalığı çok düşük. Fakat doğum sancıları başladığında babalık o an itibariyle başlıyor.

Kişisel öncelikli tercihim olan sancı yaşanmadan beklenen tarihte doğumun olması sonucunda ise sanırım oğullarım ile karşılaşılaşacağım ilk an babalık duygusunu tam anlamıyla hissedeceğim diye düşünüyorum.

Hayatımızda uzun veya kısa olsun belirlenmiş zamanların geçmesi zorunlu olduğu durumlar vardır. Başarılı olduğunuza emin olup sonucunu beklediğiniz sınavlar gibi askerliği tamamlayıp eve döneceğiniz terhis günü gibi çok iyi geçmiş bir iş görüşmesinden beklenen işe kabul edilme haberi gibi.

Fakat insanın çocuklarının doğacağı günü beklemesi ve bunun için en az yedi ay boyunca günleri, haftaları sayması diğer hiç bir duruma benzemiyormuş. Yaşamış ve tecrübe etmiş oldum.

Son günlere doğru yaklaştıkça bu duygu iyice değişik formlara giriyor ve düşünceler sürekli o günün üzerinde yoğunlaşıp tekrar tekrar beyinde yaşanıyor. Daha önceden hiç bilmediğim sadece çevremden gördüğüm ve duyduğum bir hayat düzeni içine giriyorum ki bu hayat belki yıllar boyunca benim değil doğacak çocuklarımın üzerine inşa edilecek olması gerektiği gibi.

Günlerce, aylarca, yıllarca sürecek hareketli bir çarkın içine gireceğim fakat şu anda öyle bekliyorum sessizce tam anlamıyla kuzu gibi.

Ve hayatımda ilk defa bir belirsizlik beni hiç endişelendirmiyor, korkutmuyor.